30 Kasım 2010 Salı

Viyana: Belediye Sarayı, Şehir Tiyatrosu, Freyung Pasajı ve Viyana'nın En Gözde Kafeleri

Evet yine valsin, kahvenin, pastanın, ihtişamın, tarihin, zerafetin şehri Viyana'dayız ve bu ihtişamın doruk noktalarından biriyle, "Wiener Rathaus"(Belediye Sarayı) ile yolumuza devam ediyor olacağız...

Museumsquartier'e yaklaşık 500m mesafede yer alan "Wiener Rathaus", Kent ve Eyalet Meclisi'nin binasıdır. 19. yüzyılın sonunda inşa edilmiş olan bu Neo-Gotik tarzdaki binada en dikkat çekici unsurların başında ön cephede yer alan ve en tepesinde üç metrelik dev heykelin bulunduğu dev merkez kule gelmektedir. Ön cephedeki zarif taş süslemeleri, bu dev ama bir o kadar da göz alıcı binayı daha da ihtişamlı bir güzelliğe büründürmektedir. "Wiener Rathaus" ya da eski sarayın yerine yapıldığını işaret eden ismiyle "Neues Rathaus"(Yeni Belediye Sarayı), yaz aylarında avlusunda düzenlenen konserler ile sanatseverlerin, hemen altında yer alan popüler restoranı Wiener Rathauskeller ile de şarap ve yemekseverlerin uğrak yeridir aynı zamanda. Restoranı oldukça şık, geleneksel ve büyük, şarap menüsü de oldukça tatmin edicidir. Yerel şaraplardan sundukları seçki, Avusturya bölgesi şarapçılığının güzel örneklerini tatmanıza olanak verecektir. Özellikle "Riesling" ve "Grüner Veltliner" için seçenekler muazzamdır... Likör sevenler için de oldukça tatmin edici alternatifler mevcuttur... Rathauskeller'in sayfasına bir göz atmak isteyenleri de şu linke doğru alabiliriz:-) (http://www.wiener-rathauskeller.at)

Wiener Rathaus dev kulesi sayesinde şehrin birçok yerinden görülebilmektedir. Mimari detaylarının tadına varmak için hem gündüz, harika ışıklandırmasıyla etkileyici fotoğraflar çekmek için de hem de gece vakti burayı ziyaret etmelisiniz. Ayrıca, bahar ve yaz akşamları ya da önemli günlerde bu yapı, hemen önündeki geniş alanı dolduran sirk çadırlarından tutun, yeme-içme alanlarına kadar güzel vakit geçirmenizi sağlayacak canlı bir merkeze dönüşüverir. Eğer aylardan Eylül'ün son yarısı ya da Ekim'in ilk yarısında Viyana'yı ziyaret etme fırsatı bulduysanız, genç ve olgunlaşmamış şarap olan "Sturm" adını verdikleri içeceği mutlaka denemelisiniz. Şehrin içerisinde restoranlar, kafeler ve barlarda da deneyebileceğiniz bu değişik içecek, Rathaus önündeki standlarda meyveli olarak servis edilmektedir. Ayrıca bu standlarda eğer cam bardakta servis aldıysanız bunlata "Pfand" adı verilen bir depozito da ödersiniz. Her bardakta yeni depozito ödemek yerine içkinizi tazelemek istediğinizde boş bardağınızla gidin... En sonda yine bomboş bir bardakla giderek depozitonuzu geri alabilirsiniz... Bizde yıllar önce kola şişelerinde uygulanan depozito yöntemini Almanca konuşmakta olan ülkeler birliği halen devam ettirmekte:-)


Wiener Rathaus - Dev Ana Kule ve Zarif Taş Süslemeleri

Wiener Rathaus - Akşam Görünümü
Son olarak gündüz turlarında Rathaus'a yapacağınız bir gezi dahilinda tavsiyem, bu binanın çevresinde yer alan küçük ama dinlendirici Rathauspark'ı atlamamanız ve burada küçük bir mola vermenizdir. 

Başımızı hemen Rathaus'un karşısına çevirdiğimizde yine hem gündüz hem de gece görüntüsüyle muhteşem bir bina olan, Almanca konuşulan ülkelerin en prestijli sahnesi olma özelliğiyle de tanınan 19.yüzyıl İtalyan Rönesansı mimarisinin güzel örneklerinden "Burgtheater" yer almaktadır. Birkaç koltuğun sahneyi hiç göremediğinin fark edilmesinin üzerine tiyatro tadilat için kapatılmıştır. II. Dünya Savaşı sırasında bombalanan tiyatro binasında sadece büyük merdivenlerin yer aldığı yan kanatlar kalmıştır; ancak bunu izleyen renovasyon çalışmaları o denli başarılı olmuştur ki, söylenenlere göre orijinal halini aynen yansıtmak mümkün olmuştur. 

Burgtheater'i Temmuz ve Agustos ayları dışında günde bir ya da iki kez belli saatlerde gerçekleştirilen rehberli turlar eşliğinde gezmek mümkündür. Bu turlar genellikle öğlen vakti gerçekleştiği için, Burgtheater'i gezmek isteyenlerin günlük gezi programını aynen Staatsoper konusunda da belirttiğim gibi bir gün önceden planlamaları "Tüh yetişemedik ya yazık oldu.."ların önüne geçecektir:-)

Burgtheater - Dr. Karl Lueger-Ring Üzerindeki Ana Giriş

Burgtheater - Kuzey ve Güney Kanatlarıyla Tüm Bina

Bu güzel binanın iç mekan süslemeleri ve dekorasyonu, dış mekanın göz alıcı ihtişamından çok daha ötededir. 
Kuzey ve güney kanatlarında yer alan mermer merdivenler mekanın en ihtişamlı bölümleri arasındadır. Merdivenlerin yanındaki alanlarda büyük oyun yazarlarının büstleri yer almaktadır.

Kuzey Kanadındaki Büyük Merdivenlerden Bir Kesit
Kuzey ve güney kanatlarında yer alan büyük merdivenlerin heybetli uzanışından gözlerinizi bir an için kaldırıp tavan süslemelerini incelemeye başladığınızda, aralarında Gustav Klimt'in de bulunduğu nice usta ellerden çıkma değerli yapıtlardan emin olun bakışlarınızı uzunca bir süre alamayacaksınız. Zaten buna fazlasıyla vaktiniz olacak; çünkü rehberli tur sırasında hem her biri hakkında tek tek bilgi verilecek; hem de fotoğraf molası için zaman tanınacak...
Kuzey Kanadındaki Salonu Süsleyen Tavan Fresklerinden Biri - Gustav Klimt

Kuzey Kanadındaki Salonu Süsleyen Tavan Fresklerinden Bir Kesit

Ana salon, II.Dünya Savaşı sonunda aldığı hasar nedeniyle geçirdiği kapsamlı restorasyon sonrasında yine imparatorluk renkleri olan altın ve kırmızı tonlarını korumuştur. Burgtheater'in programını gözden geçirmek ve Viyana gezisine bir de Almanca konuşulan bölgenin en prestijli sahnesinde izlenecek bir tiyatro oyunu ile renk katmak isteyenler için ilgili linki de ekledikten sonra Burgtheater'den yavaş yavaş ayrılmaya hazırlanıyoruz. (http://www.burgtheater.at)
Burgtheater - Ana Salon

Burgtheater'in güney kanadının bitişiğindeki seçkin restoranı "Vestibül" ise Viyana mutfağı sahnesinde ilk anılan isimlerdendir. (http://www.vestibuel.at/en/the-hosts)

Burgtheater sonrasında dinlenmek amaçlı modunuza göre sizlere iki önerim olacak. Bunlardan ilki Viyana'nın önde gelen seçkin kafelerinden "Café Landtmann"... Burgtheater'in hemen kuzey kanadının bitiminde yer alan Café Landtmann, zengin orta sınıfın mekanı olarak bilinen, tarihi 19.yüzyıla uzanan, zarif ve rahat bir iç dekorasyona sahip oldukça şık bir kafedir. Zaten Viyana'daki en pejmürde kafe bile özen, titizlik ve iyi servis kriterlerini fazlasıyla yerine getirdiği için oldukça iyi itibar bırakmaktadır. Landtmann da bunların ilk akla gelenlerindendir, öyle düşünün:-) Bu arada Landtmann, zamanında psikanalizin kurucusu "Sigmund Freud"'un müdavimi olmasıyla da diğerlerinin arasından bir parça sıyrılmıştır...

Diğer önerim ise Rathaus binasını hemen karşınıza aldığınızda sağındaki, içerisinde Viyana Üniversitesi Kütüphanesi'nin de bulunduğu büyük binanın en sağ ucunda kalan "Einstein Bierbeisl"... Burası aslında çeşit çeşit bira, her türlü kokteyl ve oldukça geniş bir yiyecek menüsü sunan bir bar-bistro... Çalışanlar inanılmaz canayakın, yardımsever ve özenli; biralar oldukça leziz;- ve her ne kadar biz yemek için kalmamış olsak da diğer masalardan yaptığım gözleme dayanarak söylüyorum-; yiyecekler oldukça güzel ve porsiyonlar cidden büyük... Biralardan favorilerim kırmızı-koyu ve baharatlı tatlarıyla 1270'er ve Morchl. Bu genç, kıpır kıpır ve harika yeri ziyaret etmeden önce sayfasında gezinmek isteyebilirsiniz:-) (http://einstein.at)

Bu arada Rathaus'dan Einstein Bierbeisl'a yürürken altından geçeceğiniz geçidin tavan süslemeleri inanılmaz bir zerafet ve estetik ürünüdür. Sohbete dalmadan başınızı yukarı kaldırıp inceleyin, hatta kenara bir yere konuşlanarak güzel bir fotoğraf molası verin derim. Biz öyle yaptık...

Viyana Üniversitesi Kütüphane Binası Önündeki Yayalara Ayrılmış Geçit
Buradan sonra doğruca hemen bu binanın bitiminden karşıya geçip Währingerstrasse boyunca ilerleyerek, sağ tarafta kalan Berggasse'ye kadar yürüyüşümüze devam ediyoruz. Berggasse Nr.19'da bizi psikanalizin kurucusu Sigmund Freud'un 1891-1938 arasında yaşamış olduğu, bugün müzeye dönüştürülmüş olan evi karşılıyor. Freud burada hem psikanalizin temellerini atan çalışmalarını gerçekleştirmiş, hem de ailesiyle birlikte yaşamıştır. Mektupları, kitapları, mobilyaları, fotoğrafları kendisinin burada sürmüş olduğu uzun  hayatı belgelemektedir adeta... Öyle ki, şapkası ve bastonu hemen evin girişinde durmaktadır.

Müze çıkışında Berggasse üzerinde ilk yol ayrımına kadar ilerleyip, sağa dönerek Schlickplatz üzerinde ileliyoruz. Geniş bir cadde olan Schottenring'e vardığımızda hemen solumuzda yer alan, Viyana'nın seçkin kafelerinden biri olan "Café Schottenring"'de bir "Apfelstrudel & Wiener Melange" molası alıyoruz. 19.yüzyıla uzanan köklü tarihi, zarif, şık ve rahat iç mekanıyla Viyanalı entellektüellerin müdavimi olduğu Café Schottenring benim en sevdiğim Viyana kafeleri arasındadır. Ferah, geniş ve rahat iç mekanı, özenli ve titiz servisi ile Schottenring Semti'nin en prestijli kafesidir burası.

Café Schottenring - İç Mekan

Café Schottenring - Ön Planda "Mohr im Hemd" isimli çikolata soslu tatlı,
arka planda Apfelstrudel'a çatalla saldırı:-)

Bu harika kahve ve tatlı  molasının ardından, Café Schottenring'in hemen karşısında yer alan Börsegasse üzerinde devam edip yolun bitiminde sağa, Tiefer Graben sokağına doğru kıvrılıyoruz. İlk yol ayrımında sağa dönerek sol kanatta "Freyung Pasajı"'nın yer aldığı "Freyung" meydana ulaşıyoruz. Meydanın hemen sağ tarafında 12. yüzyıla uzanan tarihi ve gösterişli Barok iç mekanıyla öne çıkan "Schottenkirche"(İskoç Kilisesi) bulunmaktadır. Kilisenin İrlandalı Benediktenlerce kurulmuş olduğu için bu ismi aldığı belirtilmektedir.
Meydanın bu ilginç ismi, yine Schottenkirche rahiplerine verilen ve Maria Theresa zamanında kaldırılan sığınma hakkında gelmekte olduğu söylenmektedir. Buna göre zulümden kaçıp buraya sığınanlar tutuklanamamaktaydılar. Bu meydanı aynı zamanda 16.yüzyıla uzanan birçok güzel yapı süslemektedir. 

Freyung Meydanı

Meydanın hemen solunda kalan Freyung Pasajı, Freyung ile Herrengasse'yi birbirine bağlamaktadır ve ilgi çekici vitrinleriyle bakışlarınızı esir alan lüks mağazalarla donatılmıştır. Küçük avlusunun ortasında yer alan zarif çeşme, Tuna'nın coşkun sularını temsil etmektedir ve bu çeşmenin tam ortasında elinde balık tutan çok katlı bir mermer heykel bulunmaktadır. Pasajın ilk giriş bölümündeki kubbe-tavan işçiliği göz kamaştırmaktadır. İlerleyen kısımda cam çatısıyla içeriye gün ışığının akın ettiği aydınlık bir bölüm de bulunmaktadır. Freyung Pasajı adını mimarı olan "Heinrich von Ferstel"'den alan, "Palais Ferstel" olarak bilinen bir İtalyan tarzı palazzonun içerisinde yer almaktadır.
Freyung Pasajı - Akşam Aydınlatması
Freyung Pasajı - Tavan İşçiliği, Mağaza Vitrinleri ve Cam Tavandan Kesit


Freyung Pasajı - Tuna Perisi Çeşmesi

Freyung Pasajı'nın hemen bitiminde, Viyana'nın en gösterişli kafelerinde biri olan, Viyana entellektüellerinin mekanı olarak bilinen "Café Central" yer almaktadır. Bu şık, elit ve zarif mekan, maalesef akşamları sadece saat 22:00'ye kadar açık olduğundan, bir gündüz molası ya da erken bir akşam yemeği sonrasında kahve ve tatlı faslı için idealdir. Akşam saati gelmenizi özellikle öneririm; çünkü canlı piyano dinletisi oluyor... Bu şık ve gösterişli atmosferin içerisinde bakışlarınız etrafta gezinirken kulağınızda yankılanan müzikle birlikte kendinizi gerçekten Viyana'da ya da bir film setinde gibi hissediyorsunuz... Viyana'da hiç bitmesini istemediğim anlardan biri de Café Central'deki kahve ve tatlı kaçamaklarıdır. Café Central'in linkine ulaşmak isterseniz diye eklemeyi de kesinlikle ihmal etmiyorum. (http://www.palaisevents.at/en/cafecentral/)

Café Central - İç Mekan

Café Central - Örnek Kahva Molası
Wiener Mélange, Apfelstrudel ve Eisschokoladengetränk (Çikolatalı Frappe)

Anlat anlat bitmeyen Viyana, gene bu satırlarda "Hofburg" ve "Stephansdom Semtleri" ile devam edecek... Herkese harika bir akşam diliyorum...

29 Kasım 2010 Pazartesi

Viyana: Schnitzelin merkezi Figlmüller ve Müzeler Semti

"Muhteşem şehir Viyana'yı anlat anlat bitmez..." anafikirli yazımın ikinci kısmına, yürüye yürüye aştığımız "Belvedere"  ile "Opera ve Naschmarkt" semtlerinin son durağı olan Wagner Evleri'nin karşısına geçip doya doya seyredip, onları en güzel kadraja sığdırdığımızdan emin olarak devam ediyoruz. Belvedere'den çıktığımız andan itibaren, geçen geziden anılarımı harmanlayarak devam ettiğim günü aynen yaşamak isteyecek olanların, gezmekten tatlı bir yorgunlukla erken bir akşam yemeğine doğru yol almak isteyecekleri kesin... 

O zaman yeri gelmişken doğru adres olarak, "Viyana'da mutlaka "schnitzel" yenmelidir, -ki adı Wiener Schnitzel olarak herhangi bir schnitzelden de kesin çizgilerle ayrılmış ve fark ismen de netleştirilmiştir-, yenirse de mutlaka "Figlmüller"'de yenmelidir". Figlmüller'de yenecek bir akşam yemeği için erken bir saat seçilmesi çok önemlidir; çünkü schnitzelin dünya üzerindeki ilk sıralarda yer alan bu adresinin önünde, günün her saati kuyruk oluşmakta... Önceki gelişlerimde rahatlıkla yer bulduğum bu mekan son dönemlerde o kadar çok programa, seyahat güncesine vs konu oldu ki, bu defaki gezimde biri saat 16:00, diğeri de saat 19:00 civarı olmak üzere her iki gelişimde de sıra bekledim...

Figlmüller'e doğru yavaş yavaş yola koyulmak isteyenler için "Wagner Evleri'nden Naschmarkt'a geri yürüyüp hemen karşısındaki Karlplatz istasyonundan U1 nolu metro hattına binin ve bir durak sonra Stephansdom durağında inin ve Stephansdom'un hemen solundan Wollzeile'ye doğru ilerleyin." şeklinde yol tarifini de paylaştıktan sonra, Figlmüller'i anlatmaya geçelim. Bu arada dileyenler tabii metroya binmek yerine sakin sakin "Hofburg Semti"'nin önünden devam ederek de Stephansdom Semti'ne ulaşabilirler; ancak "Hofburg"'u hem doya doya gündüz gözüyle gezeceğiz, hem buranın hava iyica karardıktan sonraki muhteşem ışıklandırmasıyla da bir gece yürüyüşü olarak gezilmesi daha büyüleyici olabilir; hem de konu Figlmüller ise "Vakit nakittir."; çünkü sıra size geldiğinde zaten içeriden gelen güzel kokuları aldıkça cidden acıkacaksınız. 

1905 yılında Johann Figlmüller'in "Stephansdom"(St. Stephan Katedrali) arkasında yer alan Wollzeile'de rahat bir atmosfer eşliğinde yerli şarapları sunabileceği bir restoran açması ve bu enfes şaraplara eşlik eden, koca bir  tabağın birazcık dışına taşan, kıtır kıtır, incecik schnitzelini Viyana halkının beğenisine sunmasıyla hayatına başlıyor Figlmüller... Dört kuşaktır bir aile işletmesi olarak hizmet vermeye devam ediyor... Dev bir schnitzel zinciri haline gelebilir burası çok rahat, -ki her gelişimizde konuştuk eşimle-; ancak "o akşam aklına koyduğu halde schnitzel yiyemeden dönmenin önceden alınmış bir opera ya da konser bileti dışında başka bir nedeni olmadığını" bizzat tecrübe eden biz, yine her seferinde aynen Figlmüller ailesinin yaptığı gibi buranın dev bir zincire dönüşmesi yerine, kendi cosy atmosferiyle ve kapıdaki schnitzel hayaliyle bekleyen insan kalabalığı ile görmeye devam etmeyi arzu ederken buluyoruz kendimizi. 

Wollzeile üzerindeki bu küçük mekan ziyaretçi akınlarını kabulde zorlanmakta ve gözü yaşlı birçok schnitzelseverin Viyana seyahati boyunca kursağına tek lokma Figlmüller schnitzeli girememesine neden olmaktaymış ki, Figlmüller ailesi vicdan azabına dayanamayarak Wollzeile'yi biritip hemen sağa kıvrıldığınızda boylu boyunca uzanan Bäckerstrasse üzerinde elli metre kadar ötede üç katlı ikinci lokasyonu da 2001 yılında hayata geçirmişler.. Ve kuyruk buna rağmen... Evet, buna rağmen bekledik; konseri kaçırmayı göze alamayınca hemen karşısındaki Rumen restoranı "Mamaia"'ya girdik ve en son gün havalimanına giden otobüsü kaçırmak pahasına gene Figlmüller'e geldik.. Evet, 100% kapasite kullanımıyla bu mekan hiçbir müşteriyi kaçırmıyor; çünkü Viyana'daki en leziz yemeği burası sunuyor...

Ilk Figlmüller restoranının yer aldığı Wollzeile'nin Girişi


Neler sunuyor? Tavsiyem çok net: Keyfinize göre sadece domuz ya da tavuktan yapılan bir porsiyon dev schnitzel, yanına harika bir salata sosuyla lezzetlendirilen karışık yeşillik, havuç, hardallı patates salatası ve lahana salatası bileşiminden oluşan karışık salata ve mevsimine göre mevcut olup olmadığını sormanız gereken balkabağı çorbası... Yanında Figlmüller'in hem kendi üretimi hem de bölgedeki diğer yerel üreticilerden sunduğu başarılı şarap seçkisinden özellikle yeşil elma aromalarının damağınızı okşayacağı birer ikişer kadeh "Grüner Veltliner". Grüner Veltliner; Avusturya, Slovakya ve Çek Cumhuriyeti bölgesine özgü bir beyaz şarap üretimi amaçlı kullanılan bir üzüm çeşidi olduğundan, özellikle yemekle iyi uyum sağlayan bu şarabın güzel bir örneği, Viyana'da mutlaka denemenizi tavsiye edeceğim tatlar arasında... Grüner Veltliner konusunda ufak bir referans isteyenler için Wikipedia'da Grüner Veltliner isimli linkim iş görecektir diye düşünüyorum. "Figlmüller'de başka neler var peki?" diyenlerin faydalanabileceği bir linki de ekleme nezaketini atlamıyorummm:-) (http://www.figlmueller.at)

Figlmüller'de Ne Yenir'in Net Cevabı...
Anlık fotoğraf çekimine bile sabredemeyen, tabakları gövdeleriyle görünmez bir tehditten koruyan çifte azami dikkat:-))
Belvede Sarayı'ndan sonra Müzeler Semti'ne yol alarak, günü aynen benim geçirdiğim gibi müzeler günü şeklinde değerlendirmek isteyenler, unutmayın Opera Binası'nı sadece dıştan gözlemleyebildiniz ve o andan itibaren anlattıklarımı siz hemen ertesi günlerde Opera Binası'nı gezeceğiniz saati merkeze oturttuğunuz bir gün planı dahilinde başka semtlerle ya da kafe istirahatleriyle birleştirerek gezebilirsiniz. Opera Binası'nın hemen solunda yer alan Opernring Caddesi üzerinde devam ederek kısa bir yürüyüşün sonunda Burgring Caddesi'nin hemen solunda yer alan bir tarafında "Kunsthistorisches Museum"(Sanat Tarihi Müzesi) diğer tarafında "Naturhistorisches Museum"(Doğa Tarihi Müzesi)'un konumlanmış olduğu "Maria-Theresia-Platz"'a varıyoruz. Bu geniş, bakımlı ve gösterişli meydan ikiz yapılar şeklinde konumlanmış  ihtişamlı iki müzeyi birbirinden ayırmaktadır. 

Kunsthistorisches Museum (Sanat Tarihi Müzesi)


İlk durağımız geldiğimiz yöne göre bu meydanın solunda yer alan "Kunsthistorisches Museum"(Sanat Tarihi Müzesi). İhtişamlı dış cephe mimarisini gölgede bırakacak kadar göz alıcı iç mekan süslemeleri ve dekorasyonuyla yılda iki milyona yakın ziyaretçiyi ağırlayan bu müze, büyük ölçüde "Habsburg" hanedanının yüzyıllar boyunca toparladıkları eserlerden oluşan geniş bir koleksiyona sahiptir.  Müzenin büyüleyici olarak nitelendirilmeyi fazlasıyla hak eden iç mekan dekorasyonu pek çok usta elinden çıkmadır ve müzeye adım attığınız ilk anda en az yirmi dakikalık bir süreyi bu göz kamaştırıcı detayları hayranlıkla izlemek ve en ufak detayı zihninize kazıyabilmek için öylece benim gibi ayakta kalakalacağınızdan eminim... 


Kunsthistorisches Museum - Ana Giriş Kapısı ve Tavan Kubbe Süslemeleri

Sergi Alanlarına Giden Mermer Merdivenler ve Tavan Süslemelerinden Bir Kesit

Sergi Alanlarına Giden Mermer Merdiven ve Sütunlardan Bir Kesit

Müze toplam üç kata yayılmış çok sayıda koleksiyona sahiptir. Bunların arasında en ilgili çekici olanlarından biri orijinal Mısır hiyerogliflerinin birebir kopyalanmasıyla elde edilen duvar süslemeleriyle bezenmiş bir salonun ev sahipliği yaptığı ve British Museum'daki koleksiyonun genişliğiyle yarışır büyüklükteki "Mısır ve Yakındoğu" koleksiyonudur.  Yaklaşık 12.000 parçanın sergilendiği bu nefes kesici koleksiyon İ.Ö. 4000 yıllarına uzanmaktadır ve Mısır Krallığı'nın Habsburg Hanedanı'na gönderdiği hediyeleri de kapsamaktadır.

Kunsthistorisches Museum - Mısır ve Yakındoğu Koleksiyonu

Kunsthistorisches Museum - Mısır ve Yakındoğu Koleksiyonu
Hemen bu koleksiyonun bitiminde "Antik Yunan ve Roma" koleksiyonu yer almaktadır ve İmparator Augustus'un Jüpiter olarak betimlendiği ünlü oniks Roma takısı "Gemma Augustea" da bu koleksiyonun en değerli parçaları arasındadır. "Mısır ve Yakındoğu" ile "Antik Yunan ve Roma" koleksiyonlarının toplam alanı kadar oldukça geniş bir bölümde de "Heykel ve Dekoratif Sanat" koleksiyonu yer almaktadır. Sadece bu üç koleksiyon giriş katında toplam 36 büyük sergi salonuna yayılmıştır.

İkinci ve üçüncü katlarda yer alan ellinin üzerinde sergi salonu Kunsthistorisches Museum'un geniş resim koleksiyonuna ev sahipliği yapmaktadır. Diego Velazquez'in "Infanta Margarita Teresa" portresinden, Johannes Vermeer'in "Sanatçının Atölyesi" tablosuna, Giuseppe Archimboldo'nun alegorik portrelerinden "Yaz"'dan, Tintoretto'nun "Susanna ve Yaşlılar"'ına kadar birçok başyapıt bu mağrur müzenin geniş ve etkileyici salonlarında ziyaretçi akınına uğramaktadır. 

Müze gezmekten gerçekten hoşlananlar ve bu müzeyi programına alanlar için ciddi tavsiyem, bu müze ve birazdan sözünü edeceğim "Naturhistorisches Museum"(Doğa Tarihi Müzesi)'ni günlük programın eksenine oturtarak günün geri kalanını planlamaları. Her ikisi de oldukça büyük müzeler ve audio guide li hızlı bir gezi için bile her ikisine de en az üçer saat ayırarak program yapmakta fayda var. Dinlenmek ve birer Wiener Melange ile nefes almak için her iki müzenin de kafeleri ideal veee çok şık... Hangi Viyana kafesi şık değil ki sanki? :-) Neyse, Kunsthistorisches Museum hakkında daha fazla bilgi almak isteyenler için, müzenin oldukça özenli hazırlanmış sayfasının linkini vermeyi de ihmal etmiyorum. (http://www.khm.at)

Evvet, Kunsthistorisches Museum'dan çıktıktan sonra hemen karşıda yer alan ikiz binaya, "Naturhistorisches Museum"'a geçiyoruz. 19. yüzyılın sonunda halka açılmış olan bu bina mineroloji, zooloji, arkeoloji, antropoloji alanında dünyanın önde gelen koleksiyonlarına sahiptir. Doğa olayları, fizik deneyleri, canlı fizyolojisi, uygulamalı videolar, oyunlar vs eşliğinde interaktif bir biçimde anlatılmaktadır. Avrupa'nın en geniş değerli taş koleksiyonlarından birine sahiptir ve aklınıza gelebilecek her canlı türünün çok sayıda coğrafi bölgeye yayılmış örnekleri sergilenmektedir. Dev dinozor iskeletlerinin yer aldığı salon müzenin belki de en ilgi çekici bölümlerinden biridir. Naturhistorisches Museum ile ilgili daha detayli bilgi almak için müzenin özenle hazırlanmış websayfasını ziyaret edebilirsiniz. ( http://www.nhm-wien.ac.at)

Naturhistorisches Museum Değerli Taş Koleksiyonundan Bir Kesit

Naturhistorisches Museum - Dinozor Heykellerinin Yer Aldığı Sergi Salonu

Naturhistorisches Museum - Ana Giriş Merdivenleri, Duvar, Sütun ve Tavan Süslemeleri

Naturhistorisches Museum - Memeliler Koleksiyonunun İlgi Çekici Parçalarından

Naturhistorisches Museum - Memeliler Koleksiyonunun İlgi Çekici Parçalarından

Naturhistorisches Museum - İç Mekan Tavan Süslemesi Detayı

Naturhistorisches Museum - Geçici Sergi "Darwin ve Evrim"
Bu iki müzeyi de aynı güne sığdırmayı tercih edenlerin bundan sonrasında kafelerin tadına varmak ya da erken bir akşam yemeği yemek dışında çok bir alternatifi kalmayacağından eminim:-) Dolayısıyla yazımın başlarında sözünü ettiğim Figlmüller için halen çok geç değil. Maria-Theresia-Platz'ın diğer tarafına doğru ilerleyerek, bu alanı "Museumsquartier"'den ayıran  Museumstrasse boyunca sağa yürüyüp, hemen yolun bitiminde sol tarafta kalan Volkstheater istasyonunda U3 metro hattına binerek, aktarmasız bir biçimde iki durak ötede yer alan Stephansdom durağına ulaşıp Figlmüller'in yolunu tutabilirsiniz. 

Eğer müzelerin saat 21:00'e kadar açık olduğu Perşembe günündeysek ve siz de güne bir müze daha sığdırarak tam anlamıyla müzelere adanmış bir günle perperişan olmak istiyorsanız, Maria-Theresia-Platz'ın hemen diğer yanına geçmişken Museumsquartier'da kalabilirsiniz. Bu büyük müzeler kompleksinin ilk bakışta bir zamanlar imparatorluk ahırlarına ve at arabalarına ev sahipliği yaptığına inanmak gerçekten çok zordur. Bugün ise bu büyük kompleks dahilinde klasik ve modern sanat müzeleri, tiyatro, sinema, medya merkezleri ile çok sayıda mağaza ve kafe bulunmaktadır. İmparatorluk ahırlarının barok mimarisinin yanında Leopold Müzesi'nin beyaz kireçtaşı ön cephesi ve Modern Sanat Müzesi'nin koyu gri ön cephesi büyük bir tezat içerisinde olsa da, Museumsquartier her an canlı, her an yepyeni etkinliklerle sanatseverlere inanılmaz deneyimler yaşatmakta olan bir sanat merkezidir. Museumsquartier'de yer alan güncel etkinlikleri izleyerek, bu iddialı kompleksi seyahat planınıza entegre etmek için önceden sayfasını incelemiş olmanızı şiddetle tavsiye ediyorum. (http://www.mqw.at/)

Viyana ile ilgili daha yazacak o kadar , o kadar, o kadar çok şey var ki... Bugünlük burada duruyoruz ve yarın kaldığımız yerden, "Belediye Sarayı" nı gezerek güne başlıyoruz...

Herkese harika bir hafta dilerim... 

26 Kasım 2010 Cuma

Viyana: İhtişamın, Tarihin, Sanatın, Kafelerin, Kahvenin ve Pastanın Şehri - 1

Anlat anlat bitmez Viyana... Üç kez gittim; yine giderim bu 17. yüzyıl ihtişamı ve tarihiyle dimdik ayakta duran bu harika şehre... Yine yoldayım... THY'nin sabahın körü uçuşlarından biriyle kısacık bir uçuş ve hooop yine havalimanından kalkan otobüsle "Schwedenplatz"'a bırakılıverdim. Üç kısacık metro durağı sonunda, koca seyahatimi sığdırdığım valizimi sürükleye sürükleye birkaç sokak ileride olan otelime vardım... Odam hazır ve sonrasında yine ver elini Viyana sokakları...

Şehre üçüncü gelişim; ama yine yapacak bir dolu şey, geçen defalarda artık yetişilememiş bir dolu sergi ve müze gezintisi var... Metroya atlıyorum; beş durak ötedeki "Karlsplatz" metro durağında inip, bir 18.yüzyıl harikası olan "Karlskirche"(Karl Kilisesi)'nin önünden yürüyerek, ilk hedefim olan Prens Eugéne'nin yazlık sarayı "Belvedere"'ye varacağım. Muhteşem bahçesiyle gözlerimi alan bu harika sarayda, 19. yüzyılın sonlarında Almanca konuşulan bölgede temelleri atılmış olan "Jugendstil" sanat akımının öncülerinden ve belki de en güzel örneklerini veren "Gustav Klimt"'in "Der Kuss"(The Kiss) isimli tablosunu göreceğim. Geçtiğimiz gezide maalesef kapanış saati öncesinde içeri girmeyi başaramamıştım...

Metrodan inip, "Karlsplatz"( Karl Meydanı) üzerinde birkaç metre yol aldıktan sonra, ağaçların arasından o muhteşem "Karlskirche"(Karl Kilisesi)'nin silueti belirmeye başlıyor... 18. yüzyıl mimarisinin şehirdeki en güzel örneklerinden biri olan bu Barok şaheser, kentin 1713 veba salgından kurtulmasına adanmıştır. Düzenlenen tasarım yarışmasını kazanan "Bernhard Fischer von Erlach"'ın bu ihtişamlı eserinin en dikkat çekici özellikleri; dev kubbesi, kemerli girişi ve minare benzeri spiral sütunlar ile bunlar üzerinde yer alan süslemelerdeki doğu esintileridir. Aslen, bu sütunların Roma'daki "Traianus Sütunu"'ndan esinlenildiği dile getirilmektedir.

Karlskirche

Bu güzel yapının, nihayet bu gelişimde bir konser eşliğinde iç mekanını da keşfedecek olmanın verdiği heyecanla Belvedere'ye doğru yoluma devam ediyorum. "Schwarzbergplatz"(Schwarzberg Meydanı)'da yer alan ve yaz gecelerinde ışıklandırılan dikkat çekici bir çeşme olan "Hochstrahlbrunnen" üzerinde oluşan mini gökkuşağını da kaçırmıyorum.

Hochstrahlbrunnen - Scwarzbergplatz

Hemen bu çeşmenin arkasında, Viyana'yı kurtarmasının anısına Kızıl Ordu'ya adanmış bir anıt yer almaktadır.
Kızıl Ordu Anısına Yapılmış Anıt - Schwarzbergplatz

Belvedere Sarayı, hemen Schwarzbergplatz'ın arkasında yer alan "Schwarzberg Sarayı"'nın gerisinde boydan boya uzanmakta. Belvedere Sarayı'nın setlerinin sol tarafı boyunca uzanan yolun ismi "Rennweg". Schwarzberg Sarayı içerisinde şimdilerde bir otel, bir restoran ve İsviçre Büyükelçiliği yer almakta olduğu ve sarayın girişi sadece kendi misafirlerine açık olduğu için gezemiyorum maalesef. Onun yerine, birçok güzel binaya ev sahipliği yapmakta olan Rennweg üzerinde kısa bir yürüyüş yaparak, Belverede'nin üst girişinden girmeye karar veriyorum. Yaklaşık yüz metre ileride sağımda asla ve de asla reddedemeyeceğim, önceki gelişlerimden birinde ziyaret etme fırsatı bulmuş olduğum harika bir yerle tekrar karşılaşıyorum ve soluğu içeride alıp, kendime yol yorgunluğu bahanesi ile aklanmış yarım saatlik bir mola veriyorum. 

Burasının adı "Salmbräu" ve kendi ev yapımı biralarını üretiyor ve yıllardır da bu alanda ödül alıp duruyor. Hafif kırmızıya dönük göz alıcı rengi ve enfes tadıyla gerçekten büyüleyici bir harman olan "Märzen"'dan yarım litrelik bir kupa söyleyip Viyana kitabımın sayfalarında dolanmaya başlıyorum. "Başka nereye nereye nereye gitsem???..." İlgilenenler bu harika bira evinin sayfasını ( http://www.salmbraeu.com ) arzu ettikleri herhangi altı dilden birinde inceleyebilirler :-) 

Salmbräu İç Mekan

Programımda Belvedere Sarayı ve Müzeler Bölgesi olduğunu ve çoğu müzenin de Perşembe günleri hariç saat 18:00'da kapandığını hatırlar hatırlamaz hızlıca yola koyuluyorum gene. Yalnız, bu güzel ışığı kaçırmamak adına yine Belvedere'nin alt kapısından girip bahçeyi boydan boya hem gidişte hem de dönüşte yürüme kararı alıyorum. Oradaki kadar büyük ve ihtişamlı olmasa da Versailles Sarayı'nın bahçelerini anımsatıyor bana buradaki özenli peyzaj...

Belvedere Bahçesinin Yukarı Belvedere'den Görünümü

Belvedere Bahçesindeki Havuzlardan Biri

Bahçenin dört bir yanında muntazam bir biçimde yerleştirilmiş birbirinden ilgi çekici heykeller ve sfenksler yer almakta. Aslan gövdeli, insan başlı bu sfenksler gücü simgelemekteymiş. 
Belvedere Bahçesindeki Heykellerden Biri - Arkada Ünlü Stephansdom'un Kulesi

Belvedere Bahçesindeki Sfenkslerden Biri


Belvedere, 17. yüzyılda Osmanlı kuşatmasının sona erdirilmesinde önemli bir rol oynayan Prens Eugéne'in yazlık sarayı olarak yaptırılmış, Fransız tarzında tasarlanan harikulade bir bahçeyle birbirine bağlanmış iki saraydan oluşuyor. Günümüzde, her iki saray da müze olarak kullanılıyor ve benim hedefimde öncelikle taa yazımın başında heyecandan dayanamayıp sözünü etmekten kendimi alamadığım Gustav Klimt'in o muhteşem eserinin yer aldığı "Yukarı Belvedere" var...


Yukarı Belvedere


Müze mağazasının içinden alelacele biletimi aldıktan sonra, şu an Viyana'daki çok değerli koleksiyonlara ev sahipliği yapmakta olan bu harika mekanın iç dizaynını inceliyorum büyük bir iştahla. Büyük, uzun pencerelerin sık bir düzende yerleştirilmesi sayesinde, iç mekandaki ihtişam doğal bir aydınlatmayla gözler önüne serilmiş durumda. Girişte ziyaretçileri karşılayan bölüm Sala Terrena olarak adlandırılıyormuş. Burada dört sütunu süsleyen Hercules figürleri bulunmakta. Geniş merdivenleri ve giriş katının sol kanadına gizlenmiş şapeliyle, ev sahipliği yaptığı koleksiyonlar kadar, kendisi de seyirlik olan bu güzel binanın gözden kaçırılmaması gereken bir özelliği de, bazı camların muhteşem bahçe peyzajını yukarıdan fotoğraflayabilmeniz için açık bırakılmış olduğu.. Fırsat bu fırsat, yukarıdaki resimlerden biri size tanıdık gelecek:-)

Giriş katında dönemsel sergilere yer verilmekte, hızlı bir tur ve muhteşem mermer merdivenlerden geçerek, "Erken 20.Yüzyıl Sanatı" ve "Tarihselcilik-Gerçekçilik-Empresyonizm" koleksiyonlarını büyük bir keyifle geziyorum. Bu koleksiyonlarda, Ortaçağ dönemine ait oldukça değerleri eserler yer aldığı gibi, Franz Xaver Messerschmidt'in karakter başları, Claude Monet ve Van Gogh'un yapıtları da yer almakta. Şapel için seyir balkonu yine bu katta, ve bir göz atmadan kesinlikle geçmemek gerektiğine inanıyorum... Üst katta Avusturya "Biedemeier" dönemine ait eserler ve "Neo-Klasizm-Romantizm" koleksiyonu yer almakta. Jugendstil dönemi üstadı Gustav Klimt'in, bu döneminin ikonu olmuş Der Kuss(The Kiss) ve Judith I. tabloları en yoğun ilgiyi görmekteyse de, Yukarı Belvedere ünlü Avusturyalı ressam "Egon Schiele"'nin de başyapıtlarını sayesinde de oldukça ziyaretçi almakta. 

Belvedere ile ilgili daha çok şey öğrenmek ve maalesef benim fotoğraflarını çekemediğim iç mekanın güzelliğinin tadını çıkartmak için kendi sayfasını ziyaret edebilirsiniz (http://www.belvedere.at).

Der Kuss - Gustav Klimt

Judit - Gustav Klimt

Şehrin güneydoğu ucunda yer alan "Belvedere Semti"'ne şimdilik veda ederek hızlı adımlarla "Müzeler ve Belediye Sarayı Semti"'ne doğru yol alıyorum. Viyana 1.7 milyonluk nüfusu ile ülkenin en kalabalık kenti ve Avrupa'nın da en kalabalık kentlerinden biri olsa da, gerçekte gezip görülecek herşeyin yürüme mesafesinde olduğu, oldukça kompakt bir şehir. Haritayla birazcık arası olan biriyseniz, birkaç dakikalık bir planlamayla sıralayacağınız nokta atışlarıyla şehirdeki tüm semtleri bir gün içerisinde rahatlıkla yürüyüp bitirebilirsiniz; ancak bu Viyana'nın bir güne sığacak bir şehir olduğunu asla düşündürtmemeli.. Yapacak, gezecek, görecek, inceleyecek, dinleyecek, yiyecek, içecek o kadar çok şey var ki, üçüncü gelişim ve halen listeme yetişmek için koşturuyorum... Tüm bunları size sadece Viyana'nın yürüyerek keşfedilmeye ne kadar elverişli bir yer olduğunu anlatmak için yazdım... 

Yol üzerindeki durağımız "Staatsoper"(Şehir Operası)... Geçen gelişlerimden birinde içini gezme fırsatı bulmuştum. Hazır yol bu semtin kenarından ve opera binasının önünden geçerken, bu semtten de söz etmek istedim. 

Şehirde her bina, her yer, her şey görmeye değer, opera binasının içi ve dışı da buna dahil... 19. yüzyıl mimarisinin Neo-Rönesans tarzındaki muhteşem bir örneği olan bu bina, 1869 yılında "Mozart"'ın "Don Giovanni"'si ile perdelerini açıyor; ancak kent sakinlerinin her nedense pek hoşuna gitmiyor. Gelgelelim, 1945 yılında bombalanıp büyük ölçüde yıkıldığında ise, bu olay kente karşı bir saldırı olarak nitelendiriliyor. On yıllık bir aradan sonra son teknoloji ürünü olan dev sahnesiyle 1955 tarihinde "Beethoven"'ın "Fidelio"'su ile opera binası tekrar perdelerini açıyor...

Wiener Staatsoper (Viyana Şehir Operası)
Bu zarif yapının her iki yanında, "Hans Gasser"'in tasarladığı ikiz çeşmeler yer almaktadır. Keder, Aşk ve İntikam'ı simgelediği belirtilen figürlerde mitolojik denizkızı "Lorelei" betimlenmiştir. "Lorelei da nedir?" diyenleri tatmin edecek güzel bir linki de eklemeyi ihmal etmiyorum :-) ( http://www.loreley-info.com/tue.php )

Staatsoper'in yanındaki ikiz çeşmelerden biri

Birçok sanatsevere göre dünya operasının merkezi olarak kabul edilen Wiener Staatsoper'de biletler aylar öncesinden tükenmekte... Bir servet niteliğinde tutarlara satılan localardan bir taNe edinmek ise çok az sayıda meraklısına nasip olmuş durumda:-) Tüm bunlara karşın, opera binasını günün belli saatlerinde düzenlenen rehberli turlar eşliğinde gezmek ve detaylarının tadına varmak pekala mümkün:-) İhtişamlı ana merdivenlerin önündeki toplanma sonrasında, opera binasının içerisindeki tüm önemli salonların, bu salonlarda yer alan değerli sanat eserlerinin de anlatıldığı, ileri teknoloji ürünü olan sahneye ve sahne arkasına geçişin izin verildiği bir saatlik enfes bir turu kaçırmamak için, o güne ait gezi planınızı en azından bir gün önceden netleştirmenizi şiddetle tavsiye ederim; çünkü bu rehberli turlar yıl içerisinde değişiklik göstermekle birlikte gün içerisinde bir ya da iki kez yapılmakta...

Opera Salonu Balkon ve Localarından Bir Kesit

Opera Salonu'nda Yer Alan Devasal Avize

Opera Binası Sahnesi O Akşamki Oyuna Hazırlanıyor...

Opera Binası İç Mekan Koridorları ve Tavan Süslemelerinden Bir Kesit

Son olarak, Opera Binası'nda her yıl Viyana Karnavalı'nın son Perşembe günü gerçekleşen dillere desten "Opera Balosu"'ndan söz etmeden geçmek istemedim. Yüksek sosyetenin kalbur üstü şahsiyetlerinin, beyazlara bürünmüş bayanlar ve kavalyeleri şeklinde piste çıkarak, vals eşliğinde açılışını yaptıkları bu etkinlik, zaman içerisinde dünyanın en renkli ve en dikkat çekici balolarından biri olmuştur...

Kendime iddialı bir müzeler günü programı yapmamış olsam, hiçbir güç beni hemen birkaç adım ötedeki "Café Mozart"'ta bir mola alıp, enfes bir "Mozartkuchen" ya da "Esterhazykuchen" yemekten alıkoyamazdı... Geçen gelişlerimden birinde Opera Binası turu çıkışında yapmış olduğumuz bu kaçamağın anıları halen oldukça canlıdır:-))) 18.yüzyılın sonlarında Mozart'ın ölümünden kısa bir süre sonra bugünkü yerinde açılmış olan bu kafe, Cafe Mozart ismini 20.yüzyılın başlarında almıştır. Viyana kafelerinin tadını sigara içilmez ortamda çıkartmak, Viyana kahvelerinin ve pastalarının harikulade ürünlerinin tadını çıkartmak için muhteşem bir adrestir. Pastalar hem göze hem de damağa hitap etmekte olduğundan, menü ilk ele alındığında yaşanan "Acaba hangisini yesem?" sorunsalı, sağa sola servis edilen tabaklara kayan gözlerle menüde ilgili ürünleri eşleştirme çabası dahilinde uzayan bir sipariş süresine sebep olmaktadır. Çözüm çok basit, çok kişi gidin, hepiniz ayrı bir sipariş verin ve paylaşın... Kimsenin gözü kimsenin pastasında kalmasın, herkes herşeyden tatsın; bir tatlı komasında mümkün olduğunca çok lezzetle tanışmanın ve içten içe "Ben onu denedim.." tatmini yaşansın... Viyana böyle bir yer... Tatlılar muhteşem, başa çıkmanın tek yolu ise tatmak yöntemiyle sinsice ilerlemek:-)) Café Mozart'ın sayfasına göz atmanızı istemek bugün size yapacağım son kötülük olacak:-) ( http://www.cafe-mozart.at/en/the-cafe/ )

Café Mozart İç Mekan


"Müzeler Semti ve Belediye Sarayı" semtine geçmeden yazımı yavaş yavaş noktalamaya karar verdim. Dolayısıyla, hazır Opera Semti'nden söz ederken, geçen gelişlerimde burada ziyaret ettiğim dikkat çekici mekanları da bu yazıda dile getirip bugünlük hoşçakalın demek istedim.. Opera Semti'ndeyiz veee devam ediyoruz...

Opera Binası'nın hemen arkasında meşhur Sacher Hoteli  yer almaktadır. Viyana mutfağının sevilen pastalarından bir olan Sachertorte'yi keşfeden Franz Sacher'in oğlu tarafından kurulduğu dile getirilen otel, söylentilere göre 19. yüzyılın sonlarından 20. yüzyıl ortalarına kadar geçen dönemde, zengin ve soylu sınıfın evlilik dışı ilişkilerine ev sahipliği yapmaktaymış. Onu bunu bilemem; tel çok gösterişli ve Sachertorte de lezizdir:-) Az önce sözünü ettiğim Café Mozart da hemen bu otelin arkasındadır.


Hotel Sacher

Opera Binası'nın arkanıza aldığınızda sağda uzanan cadde üzerinde sola doğru ilerlediğinizde, sizi öncelikle sol tarafınızda Viyana'nın ünlü kafelerinden biri olan "Café Museum" karşılayacaktır. "Adolf Loos" tasarımı olan kafenin eski günlerdeki şıklığını biraz yitirmiş olduğu söylense de halen sanatçılar ve öğrenciler arasında popülerliğini koruyan bir yermiş...

Aynı yol üzerinde dümdüz ilerlemeye devam ettiğinizde yolun sağ tarafında karşınıza Jugendstil tarzının güzel bir örneği olan, inşa edildiği önemde o akımın sanatçılarının için bir sergi mekanı olarak kullanılmakta olan "Sezession" yer almaktadır. Hemen hiç camı olmayan, küp biçimindeki binanın en ilgili çekici özelliği çatısında altından bir lahanayı andıran top şeklindeki işlemeli küresidir. Ön cephesine altın harflerle yazılmış olan "Der Zeit ihre Kunst, der Kunst ihre Freiheit" (Zamana Kendi Sanatı, Sanat kendi Özgürlüğü) ifadesi Jugendstil akımının temel prensibini betimlemektedir. Bu ilginç ve sade mimarisi ile Viyana'nın sanat merkezlerinden bir olan bina, günümüzde çağdaş ve dönemsel sergiler için kullanılmaktadır.

Sezession


Sezession binasının hemen yanında, Viyana'nın aynı zamanda kaliteli şaraplarıyla da ünlü bir şehir olduğunu vurgularcasına ışıl ışıl karşınızda duran, yüzlerce çeşit şarabı deneyebileceğiniz, Viyana'nın ünlü şarap zinciri olan "Wein&Co"'nun bar & mağazası yer almaktadır. Gündüz saati etkinlik listenizi tamamladığınızda akşam yemeği öncesinde ya da geceyi kaliteli şarap tadımıyla noktalamak istediğinizde muhteşem bir alternatiftir... İlgililerine web adresi de işte burada (http://www.weinundco.at/)...

Wein &Co'nun hemen karşısında, yürümekte olduğunuz yolun hemen sol tarafında, sebze meyveden süs eşyasına varana kadar, ıvır zıvır herşeyi bulabileceğiniz ünlü pazar yeri "Naschmarkt" yer almaktadır. Gittiğiniz mekanlardan enteresan şeyler toplamak gibi bir hobiniz varsa biraz içerisinde dolanabilir ya da birkaç güzel fotoğraf karesi yakalayabilirsiniz...

Bu yol üzerinde beş yüz metre kadar daha yürüdükten sonra, Naschmarkt'a bakan göz alıcı iki binayı hemen farkedeceksiniz. 19.yüzyılın sonunda Jugendstil akımının öncülerinden Otto Wagner'in tasarladıpı bu binalar, sözkonusu akımın başyapıtları arasında kabul edilmektedir. Binalardan biri Kolo Moser'in tasarımı olan yaldızlı süslemesiyle göze çarpmaktadır. Diğer bina ise pembe, yeşil, mavi zarif çiçek desenleriyle kaplanmıştır.


"Müzeler ve Belediye Sarayı" Semti ile kaldığımız yerden devam ediyor olacağız... Herkese harika bir haftasonu dileğiyle...