7 Aralık 2010 Salı

Viyana: Kentin Kalbinde Stephansdom, Muhteşem Schönbrunn Sarayı, Eğlenceli Prater, Aykırı Hundertwasserhaus ve Viyana Hakkında Son Sözler

Viyana deyince ilk akla gelen “Stephansdom”(St. Stephan Katedrali) ve çevresi Viyana’daki son durağımız... Stephansdom Viyana’nın tam kalbinde yer alıyor. Tarihi 13. yüzyıla kadar uzanıyor. Böylece hem Romanesk, hem Gotik hem de Barok mimarinin ihtişamlı bir bileşimi hayranlık uyandırıcı bir heybetle karşımızda dikiliveriyor...

107m yüksekliğinde ve 34m genişliğindeki bu dev katedrali bu kadar ilgi çekici yapan şüphesiz  yaklaşık 230.000 parça yeşil,sarı, beyaz renklerinde çininin oluşturduğu zikzak desenleriyle bezenmiş “Çinili Çatı”sıdır. Güneydoğu bölümünde İmparator Franz I. Döneminin imparatorluk amblemi olan çift kartal armaları işlenmiştir.

Stephansdom - Çinili Çatı İmparatorluk Amblemi Çift Kartal

Hemen güneydoğu girişinin üzerinde yükselen 137m. Uzunluğundaki kulesi “Steffl”, ilgili dönemin mimari harikalarından biri olarak nitelendirilmektedir. Sanıldığının aksine kule, ana binadan tamamen ayrı olarak inşa edilmiştir ve günümüzde de halen ana binayla bağlantısı bulunmamaktadır.

Stephansdom - Çinili Çatı ve Güney Kule Steffl

Stephansdom’un en ilgi çekici bölümlerinden biri; katedralin tam karşısında, “Stephansplatz” olarak adlandırılan ve şehrin kalbi olarak da nitelendirebileceğimiz alana bakan “Devler Kapısı ve Putperest Kuleleri”dir. Bu giriş ve putperest kuleler, katedralin 13.yüzyıldan kalma Romanesk tarzdaki bölümüdür ve bu şekilde anılmasının nedeni, eski bir putperest mabedinin üzerine kurulmuş olmalarıdır.

Stephansdom’un iç mekanı da en az hayranlık uyandıran dış mimarisi kadar etkileyicidir.  Yüzyılları kapsayan bir sanat koleksiyonunu barındıran bu devasal katedralde en etkileyici kısımlardan biri de “Yüksek Altar”ıdır.

Stephansdom - İç Mekandan Bir Kesit

Stephansdom’u gezdikten sonra yapılacak en güzel şey, semtin halen Ortaçağ planını koruyan dolambaçlı sokakları, bu sokaklar arasındaki geçitleri ve geniş avlularu arasında birkaç saatlik bir keşif gezisine çıkmaktır. Tek tek anlatmakla bitmeyecek kadar güzel ayrıntılar, ilginç ve sevimli mağaza vitrinleri ve herşeyden öte özenle korunmuş bir tarih bulacaksınız, Viyana’nın tam kalbi olan Stephansdom Semti’nde...

Stephansdom’un ana girişini karşınıza aldığınızda, katedralin sol tarafında uzanan sokağın bitiminde hemen sağdaki geçitten içceriye girdiğinizde Domgasse üzerinde yer alan, Mozart’ın 1784-1787 yılları arasında ailesi ile birlikte yaşadığı “Figarohaus”’a ulaşırsınız.  Burası Mozart’ın Viyana’da yaşadığı 11 daireden biridir; ancak burada bazı başyapıtlarını bestelediği söylenmektedir ve tahmin edebileceğiniz gibi “Figaro’nun Düğünü” bunlardan biridir. Müzeye dönüştürülen bu evde, Mozart’tan kalan az sayıda kişisel eşyalar ve mobilyalar sergilenmektedir. Evin duvarlarında kendisine ait el yazmaları ve beste kopyaları sergilenmektedir.

Figarohaus

Buradan hemen yakındaki Wollzeile ya da Bäckerstrasse’ye devam edecek olursanız tekrar Figlmüller’e konuk olabilirsinizJ) Güzel bir şarap molası vermek isterseniz her iki sokakta da harika iki alternatif yer almakta. Bunlardan ilki Wollzeile üzerinde ve hemen Figlmüller’in karşısında yer alan, oldukça geniş bir şarap seçkisi ancak bir o kadar da az oturma alanı sunan “Vis-â-vis” isimli şarap barı... Ne yazık ki sadece haftaiçi 15:30-22:30 saatleri arasında açık, zar zor da olsa biz bir şekilde denk getirmiştik; şarapseverlere şiddetle tavsiye edebileceğim bir mekan... Bu şirin mekanı işleten bakımlı ve hoş bayan sanırım bir websayfası oluşturmak konusunda pek enerji harcamamış ki, sizlere bir link verebilmek amaçlı yapmış olduğum internet aramamda karşıma bu mekana ait bir sayfa çıkmadı, ancak Viyana’ya seyahat planlayan şarapseverlerin hoşuna gidecek bir araştırma yazısının linki elime geçiverdi. Vis-â-vis de aralarında... Tadını çıkartınJ (http://www.foodandwine.com/)

Vis-â-Vis - İç Mekandan Bir Kesit

Wollzeile’den çıkıp hemen Bäckerstrasse’ye süzüldüğümüzde, Figlmüller’in ikinci adresine gelmeden hemen sağda; rahat atmosferi, hem yerel hem de dünya şaraplarından oluşan geniş şarap seçkisiyle oldukça iddialı, Viyana’nın sevilen şarap barlarından biri olan “Weinorgel” yer almakta. İlk gelişimizde nispeten sakin olan mekanda, direkt camın yanında sokağa bakan masayı mesken tutmuş, bir taraftan leziz şaraplardan denemeye kendimizi kaptırmıştık. Bir taraftan da masada yer alan sepetteki kabuklu fıstıklardan yiyip duruyorduk. Garson bayandan dolup taşan boş kabuk dolu sepeti boşaltmasını rica ettiğimizde, sepeti alıp olduğu gibi yere boşaltması an meselesi oldu. Biz kızarıp bozarıp “Acaba çok mu yedik, ona mı kızdı, ayy hiç anlaşılmıyor bu Alman milletinin işi...” derken etrafımıza bir baktık ki, -geldiğimizde ya farketmemiş olmalıyız, ya da bayağı bir zaman geçmiş olmalı aradan-, mekanın tüm tabanı boş fıstık kabuğu içerisinde... Yeniden kazandığımız özgüvenle bir başka garsonu yakınlarda görür görmez durumun nedenini sorma adetimizi ele aldık ve bunun öylesine bir gelenek olduğu bilgisini ediniverdik... Bu yıl gidişimizde fıstıktan eser kalmamış, içeriye daha çok mada yığılmış ve haftasonunun etkisiyle de içerisi tıklım tıklım dolmuştu... Yine harika bir şarap listesi vardı; ama ortam nefes alınamayacak derecede kalabalık olduğu için, kendimizi dışarıya dar atarak Café Central’de bir teselli kahvesine doğru yollanmıştık.. Özetle, “Weinorgel” a mutlaka gelin; ancak saat 16:00’da stadyumda kapı açılışına gitmiş gibi orada dikiliverin.. Böylece hem rahat rahat oturur, hem de güzel tavsiyeler alırsınız... Öncesinde maalesef sadece Almanca olan websayfasında gezinmek isteyenler olursa diye linkini de hemen ekliyorum. (http://www.weinorgel.at/)

Weinorgel

Viyana mutfağından örneklerini, rahat bir atmosfer ve kent insanlarının neşeli arkadaş toplantıları dahilinde olağan bir Viyana akşamı geçirerek denemek isteyenler için hedef yaklaşık 300m ötede. Bäckerstrasse boyunca dümdüz ilerliyoruz; yolun sonunda sola kıvrılıp , Postgasse boyunca ilerleyiyoruz, önce sağda “Dominikanerkirche” ve sonra solda “Universitätsarchiv”(Üniversite Arşivi)’i geçiyoruz... Hemen solumuzda beliren restoran-lokal-bar “Beim Czaak” size hem Viyana hem de Çek mutfağının spesiyallerini lezzetli bira ve şarap seçkileri dahilinde, samimi ve konuksever bir hizmet tarzıyla sunmaya hazır beklemektedir. Bir an için, yıllardan beri Viyana’da yaşadığınızı ve eşiniz ya da arkadaşlarınızla bir Cuma akşamını geçirdiğinizi hayal ederek kentin bir parçası olabilmek için birebir uygun adrestir... 

Eveeet, şimdi kentin tarihi merkezinin altını üstüne getirdiğimize göre, biraz daha uzaklaşarak rotamızı görünce bayılacağınız “Hundertwasserhaus”’a doğru çevirebiliriz... Landstrasse-WienMitte metro istasyonundan yaklaşık bir kilometrelik bir yürüyüş mesafesinde olan bu sıradışı yapı, aslında 1985 yılında mimar “Friedensreich Hundertwasser” tarafından modern mimarinin ruhsuzluğuna tepki olarak tasarlanmış bir belediye bloğudur. Düzensiz renk sıralamaları ve soğan kubbeleriyle eleştiri tufanına tutulmuş olsa da, oldukça sevimli, eğlenceli ve esprili bir yapı olduğu kesindir. Bugün büyük kısmı apartman dairesi, ofis, muayenehane vs gibi amaçlarla kullanılmakta olsa da, içerisinde galerilerin ve hediyelik eşya dükkanlarının olduğu, halka açık bir alan da bulunmaktadır ki, çok çok şirin şeyler var; mutlaka bir yarım saat ayırarak gezmelisiniz.

Hundertwasserhaus

Eğlenceden söz etmişken, Viyana’nın eğlence merkezi “Prater”’e geçmenin tam sırası. Praterstern metro istasyonunun hemen yakınında yer alan, eğlence parkı, bira bahçeleri, yeme-içme mekanlarıyla kentin panayır alanı olan Prater’in tarihi 18.yüzyıla kadar uzanmaktadır. Viyana’nın simgelerinden biri olan, 19.yüzyılda İngiliz mühendis Walter Basset tarafından tasarlanmış “Riesenrad”(Dönmedolap) da yine Prater’de yer almaktadır. 1945’te çıkan yangın nedeniyle, mevcut kabinlerinin ancak yarısı orijinaldir. Oldukça yavaş bir hızda dönen Riesenrad'daki kabinlerden Viyana'nın gece ya da gündüz görünümünü izlemek ya da yemekli bir kabin kiralamak pek tabii alternatifler arasındadır.

Riesenrad (Dönme Dolap)
Prater içerisinde yer alan lunaparkta ise, oldukça masum ve iddiasız görünse de tamamen bir aldatmaca olan, gerçekte Avrupa eğlence parklarındaki en hızlı ve ilginç rollercoasterlar yer almaktadır. Ters yöne hareket ettiğiniz Volare’den, tüm vücut kafeslenerek girdiğiniz Boomerang’a kadar birçok alet, meraklısına adrenalin bombardımanı yaşatacak derecede iyidirler.. Meraklısına özenle tavsiye edilir.

Prater - Boomerang

Bunun dışında lunaparkın giriş kısmında yaklaşık onbeş dakikalık sinema gösterileri yapan sinema salonu “Miraculum” bulunmaktadır. Gösterilen filmler için “5D” demektedir ki, kesinlikle doğrudur; hakkını veren oldukça başarılı, izlemeye fazlasıyla değer yapımlardır. Bizim gittiğimiz dönemde “Vampires of Vienna”(Viyana Vampirleri) ve “Vienna Airlines”(Viyana Havayolları) oynamaktaydı. Bu filmleri “5D” yapan özellikler, meraklılarının zaten bildiği gibi, “3D” ye ek olarak hareket ve dokunma öğelerini işin içine dahil etmesi. Hareket öğesini dahil ederken, diyelim bir düşme ya da kayma anında zemine yerleştirilmiş platformlar oynuyor; dokunma öğesini dahil ederken de hava akımı kullanılıyor, örneğin ayağınızın üzerinden geçen bir farenin hissiyatını vermek için hızlı ve kısa bir süre zemindeki platformdan ayağınıza hava üfleniyor, ya da pırpırlı uçaktaki çılgın uçuş boyunca etrafınızda bir hava akımı dolanıyor. Tüm bunları yaşayabilmek içinse, tabii ki ayaktasınız ve fareler ayağınızın üzerinde dolandığında, ayaklarınızı yerden kesebilme şansınız maalesef hiç yok.. Siz de benim gibi çığlığı basıyorsanız, dua edin salon boş olsun; çünkü maalesef Avusturyalılar çığlık atmak yerine, o sahnelerde yüksek sesle gülüyorlar:-)) Sahneye mi yoksa korkudan ödü patlayanlara mı artık siz karar verinJ)

Son olarak, Viyana’nın en ihtişamlı adreslerinden birine doğru yola çıkıyoruz. Habsburg Hanedanı’nın yazlık konutu, tarihi 18.yüzyıla uzanan, Barok mimarinin şehirdeki en güzel örneklerinden “Schönbrunn Sarayı”’na... Bu büyük kompleks gerek Schönbrunn Sarayı’nın iç mekanıyla gerekse saray bahçelerinin muhteşem güzelliğiyle Viyana’daki en güzel anılarınızdan biri olacaktır. Sarayın iç mekanı, Maria Theresia’nın projeyi tamamlanması için görevlendirdiği Nikolaus Pacassi’nin tasarımı olan Rokoko dekorasyonu ile göz kamaştırmaktadır. Aşırı gösterişli odaların yanı sıra, İmparator Franz Joseph ve İmparatoriçe Elisabeth’in gündelik yaşamlarını sürdürdükleri daha sade dekorasyonlu odalar da bulunmaktadır. Yakın tarihe kadar devlet törenlerinde kıllanılmakta olan “Büyük Salon” ve Maria Theresia’nın kullanmakta olduğu “Yuvarlak Çin Odası” ile “Vieux-Lacque Odası” sarayın iç mekanında mutlaka ziyaret edilmesi gereken yerler arasındadır. Anlatıldığına göre saray, Versaille Sarayı’na rakip olarak yapılmıştır.

Schönbrunn Sarayı

Schönbrunn Sarayı’nın bahçeleri harika zaman geçirebileceğiniz oldukça alanlardır ve özellikle hava güzelse buna ek olarak muhteşem fotoğraflar da çekebilirsiniz. Sarayın hemen arkasında uzanan bahçenin bitimindeki tepeyi taçlandıran, Ferdinand von Hohenberg’in tasarımı, Neo-Klasik sütunlarıyla muhteşem bir zafer takı olan “Gloriette” yer almaktadır. Gloriette ile saray binası arasında, zarif ve büyüleyici güzelliğiyle “Neptün Çeşmesi” bulunmaktadır. Neptün Çeşmesi’nin hemen yakınında, Avrupa saraylarının vazgeçilmez bir öğesi olan “Irrgarten”(Labirent) bulunmaktadır. Burada labirentin dışında, onlarca birbirine bakan aynaların yer aldığı alan, adımlarınızla kendi melodilerinizi besteleyebileceğiniz bir bölüm gibi eğlenceli birçok aktivite de güzel zaman geçirmenizi sağlamaktadır. Bahçenin saray binasını karşınıza aldığınızda sağ tarafında “Schönbrunner Zoo”(Schönbrunn Hayvanat Bahçesi) yer almaktadır. Onun hemen yakınındaki tropik sera “Palmenhaus”’daki egzotik bitkiler de görülmeye değerdir.

Schönbrunn Sarayı Bahçeleri - Neptün Çeşmesi
Schönbrunn Sarayı Bahçeleri - Gloriette
Schönbrunn Bahçeleri - Irrgarten (Labirent)

Çıkışta sarayın kafeteryasında, günün belli saatlerinde gerçekleştirilen canlı Apfelstrudelshow’u kaçırmamanızı şiddetle tavsiye ediyorum...
Schönbrunn - Schlosscafé - Apfelstrudelshow

Viyana’nın altını üstüne getirdikten sonra, beklendiği üzere buraya ilk fırsatta gelmek isteyecek olanlar için işinize yarayacağını düşündüğüm birkaç öneri ile de Viyana yazı dizime son vermek istiyorum...

1) Şehre havalimanında ulaşım için taksiye yerine toplu taşımayı tercih edenler için iki önerim olacak. Bunlardan ilki yaklaşık 20-25 dakikalık yolculukla sizi oldukça merkezi bir yer olan Schwedenplatz’a bırakan otobüs yolculuğu. Detaylar için  linkimiz de hemen hazır: http://www.viennaairport.com. İkinci alternatif ise, 16 dakikalık yolculuk sonunda Wien Mitte’ye ulaşacağınız ultramodern havalimanı treni CAT. Ilgili linkimiz de hemen burada: http://www.viennaairport.com. Bu iki alternatiften tabii ki CAT modern görünümüyle ilgi çekici olsa bile, size ciddi tavsiyem otelinize en yakın metro istasyonuna en az aktarmayla gitmenize hangisi yardımcı olacaksa onu seçmenizdir; çünkü ara aktarmalarda valizinizi taşırken CAT yardımcı olmayacak ve işin gerçeği Schwedenplatz çok daha fazla metro hattının birleştiği bir istasyon. Yine de belirttiğim gibi, otelinize göre optimum çözümü hangisi veriyorsa ondan yana tercih kullanın. Bu arada otobüs tek yön 6€, gidiş-dönüş 11€, CAT tek yön 10€, ufak da olsa bir fiyat farkı var. 3-4 kişilik bir grupsanız, ortalama 30€-35€ ya taksi ile gitmek daha kestirme bir çözüm olabilir; çünkü Viyana’da taksiler genelde aynen Almanya’da olduğu gibi büyük Mercedes araçlardırJ

2) Viyana ile ilgili son ve bence en değerli tavsiyem, 72 saat boyunca metro ağlarında ücretsiz ulaşımı ve birçok müze, restoran, kafe gibi çok sayıda yerde indirimler almanızı sağlayan “Wienerkarte” olacaktır. 18,5€ ücretle havalimanındaki ya da kent içerisindeki turist ofislerinden alabileceğiniz bu kartla, zaten tek başına alsanız 13,5€ vereceğiniz metro biletini cebinize koyarak her dakika metroya bilet alma derdinden kurtulacağınız gibi, şehir içerisinde mutlaka gezip görmek isteyeceğiniz mekanlarda da indirim alıyor olacaksınız. Viyana gerçekte küçük ve her yere yürüyerek gidebileceğiniz bir şehir olsa da, en azından müze gibi saat kısıtlaması olan mekanlar arasında ulaşımda vakit kazanmak adına, metroyu en az günde 3 defa kullanmanız gerekeceğini hesaba katmanız yerinde olur... Wienerkarte ile ilgili detaylı bilgi almak için ekteki linki inceleyip, hemen hemen Viyana’da ilginizi çekebilecek her yeri kapsadığını görebilirsiniz. (http://www.wien.info/en/travel-info/vienna-card)

3) Viyana’daki prizler aynen bizdeki gibidir ve özel bir adaptör alımına ihtiyaç yoktur.

4) Metro bileti almanız gerektiğinde bunu self servis bilet makinelerinden bozuk para, kağıt para veya kredi kartı ile kolayca yapabilirsiniz. Dil seçenekleri ve yönlendirmeleri gayet yeterlidir. Tek bölgelik (Zone 1) denilen tek seferlik biletleri alabileceğiniz gibi, - ki Zone 1 dendiğinde içiniz rahat olsun tüm tarihi merkezi kapsamaktadır-, gidiş-dönüş, 24 saatlik veya 72 saatlik gibi opsiyonları da bulabilirsiniz. En önemlisi bu biletleri, ilk kez kullanacağınız zaman platformlara yaklaştığınızda hemen farkedebileceğiniz  damgalatma makinelerinde damgalatmayı unutmamanızdır. Viyana’da istasyondan terminale kişinin elini kolunu sallaya sallaya biletsiz girip, pek tabii biletsiz seyahat etmesi mümkündür; ancak Viyana’nın bedava metroya binilecek bir şehir olarak algılanması tamamen yanlıştır; çünkü medeni bir şehirdir, şehiriçi ulaşım sistemi vicdan muhasebesine dayanmaktadır ve insanlar aldıkları hizmetin bedelini kontrol edilmeksizin ya da bir takım turnikelerle engellenmeksizin ödemeleri gerektiğinin bilincindedirler. Aksini yapmaya meyilli insanların da bulunabileceğini bilen Avusturyalılar, seyrek de olsa sivil kontrolörler aracılığıyla ani baskınlar da yapmaktadırlar. “Ben turistim anlamadim, hii haaa??” demeye kalmadan 80 kata varan cezayı bir kalemde ödemek durumunda kalanları şaşkınlık içerisinde gözlemlemiştik...

5)Schwecaht Havalimanı’na inişte doğrudan pasaport kontrolüne yönlendirileceksiniz ve üzgünüm gümrüksüz alışveriş rüyalarınızı dönüşe saklamanız gerekecek.

6) Bahşiş için aynen ülkemizdeki 10%-15% oranı geçerli; sadece zaten nazik olan Avusturyalılar bahşiş aldığında genellikle çok kibar bir biçimde teşekkür edip sizi uğurluyorlar; ancak bahşişi ve turisti kanıksamış mekanlarda bu nezaket gösterisi atlanabiliyor pek tabii...

7) U1 metro hattı hem Stephansplatz hem de Schwedenplatz’da istasyonları olması açısından biraz daha rahat bir hattır. Otelinizi bu hat üzerindeki istasyonlara yakın bir yerden seçerseniz akşam son metroyu yakalarken bir de aktarma yapmayacağınız için daha rahat olabilirsiniz. Bunun dışında güne başlarken de Stephansdom hemen her yere yakın bir merkez olduğu için kendinizi 15 dakika içerisinde gitmek istediğiniz yerde buluverirsiniz. Benden tavsiye etmesi... İlgilenirseniz ve mütevazi ama 3-4 yıldız seviyesinde temiz ve yeterli bir konfor sunan otel alternatifleri isterseniz, Austria Trend Hotel Lasalle ya da Suite Novotel Wien Messe hem bu hat üzerinde yer alan Vorgartenstrasse duraklarına yakın hem de tam merkezde olmadığı için daha uygun fiyatlar bulabileceğiniz alternatiflerdir.

8) Viyana mutfağına özel, denemekten büyük keyif alabileceğinizi düşündüğüm tatlılar: Apfelstrudel (elmalı – tarçınlı), Mohr im Hemd ( yoğun çikolatalı puding), Linzertorte (bademli tatlı hamur üzerine kayısı, böğürtlen vs marmelatı ve yine üzeri aynı hamurla kafes kafes kapatılmış), Sachertorte (çikolatalı kek arasında bir kat kayısı reçeli, üzeri pürüzsüz çikolata kaplaması), Esterhazytorte (kremalı ve üzerinde ince bir şeker tabakası olan bir pasta) ve son olarak Dobostorte (kek ve çikolatalı ince ince krema katlarındandan oluşan bir pasta)... Bunlara bağlı olarak Konditorei pastahane demek ve bunlardan denemek istiyorsanız içeri dalabilirsinizJ)

9) Veeee son olarak muhteşem Viyana kahve çeşitlerinde “Ne nedir?” e geldi sıra... Wiener Melange kahve ve sıcak süt karışımıdır. Obers, Schlagobers ya da mit Schlagobers ifadeleri kahvenizin üzerinde şaha kalkmış bir krema katmanı olacağını işaret eder. Brauner bildiğiniz sütlü kahvedir. Schwarzer onun süt katılmamış versiyonudur, bir nevi Americano gibi düşünerebilirsiniz. Verlängter uzun çekilmiş espresso anlamına gelmektedir. Phärisäer siyah ve sert kahve üzerine çırpılmış krema ve yanında romla servis edilen bir kahvedir. Einspänner ise Brauner’in üzerinde çırpılmış krema ile servis edileni olarak da düşünülebilir. Kafeinsiz bir alternatif için “kaffeinfrei” sözcüğünü aramalı gözleriniz menüdeJ

Viyana inanılmaz kompakt ve yürüyerek keşfe müsait bir şehirdir. Bu şehirde yürüyün, ayrıntılara dikkat edin, keşfedin; tarihin, sanatın, kafelerin, pastanın, kahvenin ve ihtişamın tadını çıkartın... Buraya kadar sabırla okuduğunuz için çok teşekkür ederim...

Bir sonraki durağımız Roma’ya kadar hoşçakalın...

1 Aralık 2010 Çarşamba

Viyana: İhtişamlı Hofburg Kompleksi, İmparatorluk Odaları ve Hazineleri ve Viyana'nın En Gözde Kafeleri

Pırıl pırıl bir Viyana gününe daha uyanmış, kaldığımız yerden hemen Café Central çıkışından yolumuza devam ediyoruz. Café Central daha önce de konuştuğumuz gibi Herrengasse üzerinde yer almaktadır. Herrengasse üzerinde bugün halen birçok küçük yönetim binasının bulunmaktadır; ancak en önemli özelliği  Viyana'nın belki de en ihtişamlı binası olan muhteşem "Hofburg Kompleksi"'nin hemen yanında uzanmasıdır.

Hofburg Kompleksi, 1278-1918 yılları arasında Avusturya'yı yönetmiş olan "Habsburg Hanedanı"'na ev sahipliği yapmış; ilk inşası 1275 yılına uzanan ve yapımı 19. yüzyılın sonuna kadar sürmüş olan dev bir komplekstir. Dolayısıyla Gotik'ten 19. yüzyıl mimarisine varana kadar, yüzyıllara yayılan mimari gelişim gözlemlenebimektedir. Habsburg Hanedanı, hakimiyetinde olan Kutsal Roma Germen İmparatorluğu'nu işte bu muhteşem kompleksten yönetmişti. Sadece bir yönetim merkezi değil; aynı zamanda hanedanın kış aylarındaki ikametgahıydı da Hofburg. Bu büyük kompleksin içerisinde, eski imparatorluk daireleri, Avusturya Ulusal Kütüphanesi, Kış Binicilik Okulu, birkaç müze, bir şapel ve bir kilise vardır. 

Herrengasse üzerinden ilerlemeye devam ettiğimizde karşımıza Hofburg'un görkemli girişi olan "Michaelertor" karşımıza çıkar. İşte tam o anda Viyana için neden ihtişam kelimesini dilimden düşürmediğimi de anlamış olursunuz. Elit mağazalar ve kafelerin sokağı olan "Kohlmarkt"'a karşı mağrur duruşuyla, bunun belki de Viyana'daki en güzel gününüz olacağını müjdelemektedir.

Michaelertor ve Michaelertakt - Gece Görünüşü
Michaelertor'u hemen karşınıza aldığınızada, sol arkada kalan, geniş bir avlunun etrafına kurulmuş olan kare biçimli bir bina olan "Stallburg"'un tarihi 16. yüzyıla uzanmaktadır. Hofburg için ahırlara dönüştürülmüş olan bu yapıda halen halka açık ahırlar yer almaktadır. Stallburg'un hemen önünde, Michaelertor'un da hemen solunda kalan kısımda "Spanische Reithofschule"(İspanyol Binicilik Okulu) bulunmaktadır. Habsburglar, İspanya'dan gelen atları yetistirip eğiterek bu okulu kurmuşlardır. Bugün ise halen İspanyol Binicilik Okulu olarak bilinen bu binada, bir buçuk saate yakın süren gösteriler yapılmaktadır.

Michaelerkuppel Altından Bir Kesit

Michaelertor'dan içeriye girip birazcık yürüdüğünüzde kendinizi Hofburg Kompleksi'nin en geniş avlusunda bulacaksınız. Avlunun hemen sağ kanadında, 16. yüzyıla uzanan tarihi, Rönesans ön cephesi ve ilgi çekici Barok saat kulesiyle "Amalienburg" yer alır. Avlunun sol tarafında yer alan, 16. yüzyıldan kalan Rönesans kapısı "Schweizertor", Hofburg Kompleksi'nin en eski kısmı "Alte Burg"a giriş sağlamaktadır. Schweizertor'daki merdivenlerden 13. yüzyılda inşa edişmiş olan, Hofburg Kompleksi'nin şapeli "Burgkapelle"'ye çıkılmaktadır. 

Hofburg Kompleksi'nin içerisinde yer alan "Kaiserappartements"(Eski İmparatorluk Daireleri), "Silberkammer"(Hazineler) ve "Sisi Museum" kısımlarını ziyaret etmek için Michaelertor'a geri dönerek buradaki kasadan müze giriş biletlerini almak gerekmektedir. 

Kaiserappartements saray daireleri ve hazinenin ziyaret edilebileceği kısımdır. Michalertor'un sağında kalan kanatta yer alan "Reichkanzleittrakt" ve "Amalienburg"'daki saray dairelerinde İmparator Franz Joseph (1857-1916) ve İmparatoriçe Elisabeth'in (1854-1898) yaşadıkları saray odaları yer almaktadır. Mobilyalar 19.yüzyılın ikinci yarısından, seramik sobalar da 17.yüzyıldan kalmadır. Franz Joseph'in çalışma odası ve yatak odası, Elisabeth'in yatak odası ve egzersiz odası, ziyafet salonu, başbaşa kahvaltı ettikleri salon ve daha birçoğu, hepsi o döneme ait iç dekorasyonuyla capcanlı bir şekilde meraklılarını selamlamaktadır. Ayrıca, İmparatoriçe Elisabeth'in 1865 yılında Winterhalter tarafından yapılmış olan ünlü tablosu da yine bu alanda görülebilmektedir. 

Kaiserappartements - Ziyafet Salonu

Hofburg - Sofra Düzeni

Silberkammer(Hazineler) bölümü ise, "Kutsal Hazineler" ve "Dindışı Hazineler" olmak üzere iki bölüme ayrılmıştır. Zemin kat salonlarında kraliyet sofra takımları, gümüş takımlar, porselen takımlar ve süs eşyaları ile o döneme ait çeşitli mutfak aletlerinin sergilendiği kısımlar da oldukça gösterişli ve dikkat çekicidir. 

En son olarak Sisi Museum'da tahmin edilebileceği gibi Avusturya'nın gizemli imparatoriçesi Elisabeth'in yüzlerce kişisel eşyası sergilenmektedir. Çok kez yanlış yorumlandığı dile getirilen, gizemli imparatoriçenin huzursuz, çekingen, ulaşılması zor ve uzun bir matemi andıran kişiliğine ışık tutmak için anlatılan öykücükler ve canlandırmaların oldukça ilgi çekici olduğunu dile getirmeyi özellikle istedim. Bu güzel imparatoriçenin hayatını siz de benim gibi merak edecek olursanız, Hofburg'a alacağınız kombine bir giriş biletiyle bu güzel müzeyi de rahatlıkla gezme fırsatı bulabilirsiniz.

Muhteşem Hofburg Kompleksi ile ilgili daha çok bilgi edinmek istemeniz durumunda, cümlemin sonuna iliştirdiğim linki ziyaret etmeniz yeterli; çünkü Hofburg Kompleksi ve bünyesindeki bölümler, tarihçesi vs. birçok bilgiyi burada bulabileceksiniz. (http://www.hofburg-wien.at/en/home.html)

Hofburg Kompleksi'nde yer alan müzeleri de gezdikten sonra, yine Michaelertor içerisinden geçerek az önce sözünü ettiğimiz büyük avluya tekrar girip, karşısında yer alan geçitten devam ederek "Heldenplatz"'a varıyoruz. Heldenplatz'ın hemen solunda, Hofburg Kompleksi'nin en genç yapısı olan ve Türkiye'den çıkartılan antik Efes Dönemi kalıntılarının sergilendiği "Ephesos Museum"'a ev sahipliği yapan "Neue Burg" yer almakta. Neue Burg 19. yüzyılın sonu ve 20.yüzyılın başına yayılan yirmi yılı aşkın bir sürede inşa edilmiş, kavisli ve geniş bir bloktur. Her ne kadar Hofburg'u genişletmek amacıyla yapılmış olsa da, inşasının tamamlanmasından beş yıl kadar sonra Habsburg Hanedanı çökmüştür. Neue Burg'da ayrıca muhteşem salonuyla göz kamaştıran; ancak Pazar günü kapalı olduğu için maalesef keşfetmekten kusur kaldığımız "National Bibliothek"(Ulusal Kütüphane)'in okuma salonu da bulunmakta.


Neue Burg
Neue Burg - Gece Görünüşü


Heldenplatz'ın her iki tarafında bulunan gösterişli heykellerden en çok sözü edilen, Neue Burg'un hemen önünde yer alan "Prens Eugéne Heykeli"'dir. Hatırlarsanız, Avusturya tarihinin bu önemli şahsiyeti, Osmanlı kuşatmasında gösterdiği kahramanlıklar nedeniyle Belvedere gibi zarif ve muhteşem bahçeli bir yazlık sarayı hak edivermişti. Bu arada Heldenplatz'ın da anlamı "Kahramanlar Meydanı"dır. Oldukça geniş ve ferah bir bahçe olarak da özetleyebileceğimiz bu meydanın sağ tarafında, dünkü yazımdan size çok tanıdık gelecek olan Rathaus'un dev kuleleri mağrur bir duruşla Hofburg'u selamlamaktadır.

Heldenplatz'daki Prinz Eugéne Heykeli ve Arka Planda Wiener Rathaus

Heldenplatz'ı geçip Neue Burg'un arkasına doğru kıvrıldığımızda bizi 20. yüzyılın başında halkın girişine açılan,  bir ucunda "Mozart Anıtı"'nın yer aldığı saray bahçesi "Burggarten" karşılar. Bahçenin karşısında Jugendstil mimarı Friedrich Ohmann'ın seraları bulunmaktadır. Nemli ve tropik iklim benzeri koşulların yaratıldığı bu seralarda, yüzlerce çeşit kelebek türü uçuşup durmaktadır. Bu nedenle bu seralara kelebek evi anlamına gelen "Schmetterlinghaus" ismi verilmiştir. Hemen önünde kafe ise özellikle güzel havalarda Viyanalılar'ın vazgeçilmezidir ve boş bir masa bulmak için ciddi şekilde pusuda beklemek gerekir:-))



Schmetterlinghaus'un bitimindeki merdivenlerden aşağı inip sola baktığınızda Hofburg Kompleksi'nin en ucunda yer alan, çağdaş sanat sergileriyle Viyanalılar'ın gözbebeği "Albertina" karşınıza çıkacaktır. İki katlı büyük salonlardan oluşan bu seçkin sergi mekanında her dönemde ses getiren bir sergiye rastlamak mümkündür. En son gittiğimizde Michelangelo sergisi vardı ve Roma seyahatimizin hemen öncesinde böyle bir serginin ilk gününe denk gelmek bizi inanılmaz derecede çok sevindirmişti.

Albertina'nın hemen karşısında Viyana'nın en seçkin şarap duraklarından biri olan "Augustinerkeller" yer almaktadır. Yerel ve dünya şarapçılığının güzel örneklerini sunan geniş şarap seçkisiyle oldukça modern ve şık bir mekandır. Yemek yeme zorunluluğu yoktur ve rahatça gidip, zihninizden hiç çıkmayacak bir şarap tadımı yapabilirsiniz. Çalışanların tavsiyelerine kulak asmanızı şiddetle öneririm; hangi üzümü denemek istediğinizi bilerek gittiyseniz tavsiyeleri daha da isabetli olacaktır:-)) Tadını çıkarın:..

Augustinerkeller

Augustinerkeller'den çıktıktan sonra, "Augustinerstrasse" ve onun devamında "Reitschulgasse" üzerinde devam ederek Michaelertor'a başlangıçta geldiğimizin ters yönünden ulaşıyoruz. Özetle, Hofburg Kompleksi'ni tavaf ettik:-) Michaelertor'a bakan, lüks mağaza vitrinleri ile süslü, seçkin "Kohlmarkt"'a doğru sapıyoruz. Kohlmarkt'ın mihenk taşlarından biri de Viyana'nın ünlü, bir zamanların sarayın pastacısı olan "Demel Konditorei"'dır. İmparatorluk patenti olan K.u.K Hof-Zuckerbäckerei şildi halen ön vitrinde durmaktadır. Oldukça şık ve göz kamaştıran, birçok ufak salondan oluşan iç mekanı, muhteşem lezzette pastaları ve kahveleriyle, Demel Viyana'da mutlaka uğramanız gereken lezzet duraklarından biridir; ancak servis konusunda çok daha içten ve canayakın birçok yer tecrübe ettiğimizi de eklemeyi isterim; sanırım yoğun ilgiden bunalmış durumdalar:-))) Meraklısına Demel linki hemen bu cümlenin sonunda :-) (http://www.demel.at).

Demel Konditorei

Kohlmarkt'ın bitiminde hemen sağ tarafa döndüğümüzde, yayalara ayrılmış, zarif bir mimariye sahip birçok bina, şık mağaza vitrinleri ve kafelerle süslenmiş "Graben"'a ulaşırız. Graben'da en çok dikkat çeken öğelerden biri de, meydanın ortasında yükselen, 1679 yılında Viyana'nın veba salgınından kurtulmasının adına İmparator I.Leopold tarafından yaptırılan Barok tarzdaki "Pestsäule"(Veba Sütunu)'dir. 

Graben'dan Bir Bina Görüntüsü

Graben

Pestsäule'yi geçtikten hemen sonra sağda kalan Dorotheergasse üzerinde sağ kanatta yer alan "Café Hawelka" bugunkü son durağımız... Bohem havası ve çok da gösterişli olmayan iç mekanıyla yarattığı rahat ortamın müdavimlerinden fırsat bulup burada bir kahvenin tadını çıkartmadan Viyana'dan kesinlikle ayrılmamanızı öenmle tavsiye ederim. Yalnız, günün herhangi bir saatinde bile oldukça yoğun olan bu kafede, paltonuzu değerli eşyalarınızla birlikte askılığa asmamanızı şiddetle öneririm; askılık hemen yanı başınızda olsa bile... Maalesef bu tatsız durumu yaşayıp, çalınan cep telefonumuzu satın alan Fransız amca ile telefon görüşmeleri yapma mertebesi erişmiş; yine de elimiz boş, yitip giden bir adres defterinin üzüntüsü ile başbaşa İstanbul'a dönüvermiştik. "Burası Viyana, askılıkta paltomu asabilirim." diye tedbirsiz bir düşünceye kapılmayın sakın...

Café Hawelka'dan bir fotoğrafla veda ediyorum size. Yarın, Viyana'nın sembolü "Stephansdom" ve çevresi ile devam ediyor olacağız. Herkese harika bir akşam dilerim...

Cafe Hawelka - İç Mekan



30 Kasım 2010 Salı

Viyana: Belediye Sarayı, Şehir Tiyatrosu, Freyung Pasajı ve Viyana'nın En Gözde Kafeleri

Evet yine valsin, kahvenin, pastanın, ihtişamın, tarihin, zerafetin şehri Viyana'dayız ve bu ihtişamın doruk noktalarından biriyle, "Wiener Rathaus"(Belediye Sarayı) ile yolumuza devam ediyor olacağız...

Museumsquartier'e yaklaşık 500m mesafede yer alan "Wiener Rathaus", Kent ve Eyalet Meclisi'nin binasıdır. 19. yüzyılın sonunda inşa edilmiş olan bu Neo-Gotik tarzdaki binada en dikkat çekici unsurların başında ön cephede yer alan ve en tepesinde üç metrelik dev heykelin bulunduğu dev merkez kule gelmektedir. Ön cephedeki zarif taş süslemeleri, bu dev ama bir o kadar da göz alıcı binayı daha da ihtişamlı bir güzelliğe büründürmektedir. "Wiener Rathaus" ya da eski sarayın yerine yapıldığını işaret eden ismiyle "Neues Rathaus"(Yeni Belediye Sarayı), yaz aylarında avlusunda düzenlenen konserler ile sanatseverlerin, hemen altında yer alan popüler restoranı Wiener Rathauskeller ile de şarap ve yemekseverlerin uğrak yeridir aynı zamanda. Restoranı oldukça şık, geleneksel ve büyük, şarap menüsü de oldukça tatmin edicidir. Yerel şaraplardan sundukları seçki, Avusturya bölgesi şarapçılığının güzel örneklerini tatmanıza olanak verecektir. Özellikle "Riesling" ve "Grüner Veltliner" için seçenekler muazzamdır... Likör sevenler için de oldukça tatmin edici alternatifler mevcuttur... Rathauskeller'in sayfasına bir göz atmak isteyenleri de şu linke doğru alabiliriz:-) (http://www.wiener-rathauskeller.at)

Wiener Rathaus dev kulesi sayesinde şehrin birçok yerinden görülebilmektedir. Mimari detaylarının tadına varmak için hem gündüz, harika ışıklandırmasıyla etkileyici fotoğraflar çekmek için de hem de gece vakti burayı ziyaret etmelisiniz. Ayrıca, bahar ve yaz akşamları ya da önemli günlerde bu yapı, hemen önündeki geniş alanı dolduran sirk çadırlarından tutun, yeme-içme alanlarına kadar güzel vakit geçirmenizi sağlayacak canlı bir merkeze dönüşüverir. Eğer aylardan Eylül'ün son yarısı ya da Ekim'in ilk yarısında Viyana'yı ziyaret etme fırsatı bulduysanız, genç ve olgunlaşmamış şarap olan "Sturm" adını verdikleri içeceği mutlaka denemelisiniz. Şehrin içerisinde restoranlar, kafeler ve barlarda da deneyebileceğiniz bu değişik içecek, Rathaus önündeki standlarda meyveli olarak servis edilmektedir. Ayrıca bu standlarda eğer cam bardakta servis aldıysanız bunlata "Pfand" adı verilen bir depozito da ödersiniz. Her bardakta yeni depozito ödemek yerine içkinizi tazelemek istediğinizde boş bardağınızla gidin... En sonda yine bomboş bir bardakla giderek depozitonuzu geri alabilirsiniz... Bizde yıllar önce kola şişelerinde uygulanan depozito yöntemini Almanca konuşmakta olan ülkeler birliği halen devam ettirmekte:-)


Wiener Rathaus - Dev Ana Kule ve Zarif Taş Süslemeleri

Wiener Rathaus - Akşam Görünümü
Son olarak gündüz turlarında Rathaus'a yapacağınız bir gezi dahilinda tavsiyem, bu binanın çevresinde yer alan küçük ama dinlendirici Rathauspark'ı atlamamanız ve burada küçük bir mola vermenizdir. 

Başımızı hemen Rathaus'un karşısına çevirdiğimizde yine hem gündüz hem de gece görüntüsüyle muhteşem bir bina olan, Almanca konuşulan ülkelerin en prestijli sahnesi olma özelliğiyle de tanınan 19.yüzyıl İtalyan Rönesansı mimarisinin güzel örneklerinden "Burgtheater" yer almaktadır. Birkaç koltuğun sahneyi hiç göremediğinin fark edilmesinin üzerine tiyatro tadilat için kapatılmıştır. II. Dünya Savaşı sırasında bombalanan tiyatro binasında sadece büyük merdivenlerin yer aldığı yan kanatlar kalmıştır; ancak bunu izleyen renovasyon çalışmaları o denli başarılı olmuştur ki, söylenenlere göre orijinal halini aynen yansıtmak mümkün olmuştur. 

Burgtheater'i Temmuz ve Agustos ayları dışında günde bir ya da iki kez belli saatlerde gerçekleştirilen rehberli turlar eşliğinde gezmek mümkündür. Bu turlar genellikle öğlen vakti gerçekleştiği için, Burgtheater'i gezmek isteyenlerin günlük gezi programını aynen Staatsoper konusunda da belirttiğim gibi bir gün önceden planlamaları "Tüh yetişemedik ya yazık oldu.."ların önüne geçecektir:-)

Burgtheater - Dr. Karl Lueger-Ring Üzerindeki Ana Giriş

Burgtheater - Kuzey ve Güney Kanatlarıyla Tüm Bina

Bu güzel binanın iç mekan süslemeleri ve dekorasyonu, dış mekanın göz alıcı ihtişamından çok daha ötededir. 
Kuzey ve güney kanatlarında yer alan mermer merdivenler mekanın en ihtişamlı bölümleri arasındadır. Merdivenlerin yanındaki alanlarda büyük oyun yazarlarının büstleri yer almaktadır.

Kuzey Kanadındaki Büyük Merdivenlerden Bir Kesit
Kuzey ve güney kanatlarında yer alan büyük merdivenlerin heybetli uzanışından gözlerinizi bir an için kaldırıp tavan süslemelerini incelemeye başladığınızda, aralarında Gustav Klimt'in de bulunduğu nice usta ellerden çıkma değerli yapıtlardan emin olun bakışlarınızı uzunca bir süre alamayacaksınız. Zaten buna fazlasıyla vaktiniz olacak; çünkü rehberli tur sırasında hem her biri hakkında tek tek bilgi verilecek; hem de fotoğraf molası için zaman tanınacak...
Kuzey Kanadındaki Salonu Süsleyen Tavan Fresklerinden Biri - Gustav Klimt

Kuzey Kanadındaki Salonu Süsleyen Tavan Fresklerinden Bir Kesit

Ana salon, II.Dünya Savaşı sonunda aldığı hasar nedeniyle geçirdiği kapsamlı restorasyon sonrasında yine imparatorluk renkleri olan altın ve kırmızı tonlarını korumuştur. Burgtheater'in programını gözden geçirmek ve Viyana gezisine bir de Almanca konuşulan bölgenin en prestijli sahnesinde izlenecek bir tiyatro oyunu ile renk katmak isteyenler için ilgili linki de ekledikten sonra Burgtheater'den yavaş yavaş ayrılmaya hazırlanıyoruz. (http://www.burgtheater.at)
Burgtheater - Ana Salon

Burgtheater'in güney kanadının bitişiğindeki seçkin restoranı "Vestibül" ise Viyana mutfağı sahnesinde ilk anılan isimlerdendir. (http://www.vestibuel.at/en/the-hosts)

Burgtheater sonrasında dinlenmek amaçlı modunuza göre sizlere iki önerim olacak. Bunlardan ilki Viyana'nın önde gelen seçkin kafelerinden "Café Landtmann"... Burgtheater'in hemen kuzey kanadının bitiminde yer alan Café Landtmann, zengin orta sınıfın mekanı olarak bilinen, tarihi 19.yüzyıla uzanan, zarif ve rahat bir iç dekorasyona sahip oldukça şık bir kafedir. Zaten Viyana'daki en pejmürde kafe bile özen, titizlik ve iyi servis kriterlerini fazlasıyla yerine getirdiği için oldukça iyi itibar bırakmaktadır. Landtmann da bunların ilk akla gelenlerindendir, öyle düşünün:-) Bu arada Landtmann, zamanında psikanalizin kurucusu "Sigmund Freud"'un müdavimi olmasıyla da diğerlerinin arasından bir parça sıyrılmıştır...

Diğer önerim ise Rathaus binasını hemen karşınıza aldığınızda sağındaki, içerisinde Viyana Üniversitesi Kütüphanesi'nin de bulunduğu büyük binanın en sağ ucunda kalan "Einstein Bierbeisl"... Burası aslında çeşit çeşit bira, her türlü kokteyl ve oldukça geniş bir yiyecek menüsü sunan bir bar-bistro... Çalışanlar inanılmaz canayakın, yardımsever ve özenli; biralar oldukça leziz;- ve her ne kadar biz yemek için kalmamış olsak da diğer masalardan yaptığım gözleme dayanarak söylüyorum-; yiyecekler oldukça güzel ve porsiyonlar cidden büyük... Biralardan favorilerim kırmızı-koyu ve baharatlı tatlarıyla 1270'er ve Morchl. Bu genç, kıpır kıpır ve harika yeri ziyaret etmeden önce sayfasında gezinmek isteyebilirsiniz:-) (http://einstein.at)

Bu arada Rathaus'dan Einstein Bierbeisl'a yürürken altından geçeceğiniz geçidin tavan süslemeleri inanılmaz bir zerafet ve estetik ürünüdür. Sohbete dalmadan başınızı yukarı kaldırıp inceleyin, hatta kenara bir yere konuşlanarak güzel bir fotoğraf molası verin derim. Biz öyle yaptık...

Viyana Üniversitesi Kütüphane Binası Önündeki Yayalara Ayrılmış Geçit
Buradan sonra doğruca hemen bu binanın bitiminden karşıya geçip Währingerstrasse boyunca ilerleyerek, sağ tarafta kalan Berggasse'ye kadar yürüyüşümüze devam ediyoruz. Berggasse Nr.19'da bizi psikanalizin kurucusu Sigmund Freud'un 1891-1938 arasında yaşamış olduğu, bugün müzeye dönüştürülmüş olan evi karşılıyor. Freud burada hem psikanalizin temellerini atan çalışmalarını gerçekleştirmiş, hem de ailesiyle birlikte yaşamıştır. Mektupları, kitapları, mobilyaları, fotoğrafları kendisinin burada sürmüş olduğu uzun  hayatı belgelemektedir adeta... Öyle ki, şapkası ve bastonu hemen evin girişinde durmaktadır.

Müze çıkışında Berggasse üzerinde ilk yol ayrımına kadar ilerleyip, sağa dönerek Schlickplatz üzerinde ileliyoruz. Geniş bir cadde olan Schottenring'e vardığımızda hemen solumuzda yer alan, Viyana'nın seçkin kafelerinden biri olan "Café Schottenring"'de bir "Apfelstrudel & Wiener Melange" molası alıyoruz. 19.yüzyıla uzanan köklü tarihi, zarif, şık ve rahat iç mekanıyla Viyanalı entellektüellerin müdavimi olduğu Café Schottenring benim en sevdiğim Viyana kafeleri arasındadır. Ferah, geniş ve rahat iç mekanı, özenli ve titiz servisi ile Schottenring Semti'nin en prestijli kafesidir burası.

Café Schottenring - İç Mekan

Café Schottenring - Ön Planda "Mohr im Hemd" isimli çikolata soslu tatlı,
arka planda Apfelstrudel'a çatalla saldırı:-)

Bu harika kahve ve tatlı  molasının ardından, Café Schottenring'in hemen karşısında yer alan Börsegasse üzerinde devam edip yolun bitiminde sağa, Tiefer Graben sokağına doğru kıvrılıyoruz. İlk yol ayrımında sağa dönerek sol kanatta "Freyung Pasajı"'nın yer aldığı "Freyung" meydana ulaşıyoruz. Meydanın hemen sağ tarafında 12. yüzyıla uzanan tarihi ve gösterişli Barok iç mekanıyla öne çıkan "Schottenkirche"(İskoç Kilisesi) bulunmaktadır. Kilisenin İrlandalı Benediktenlerce kurulmuş olduğu için bu ismi aldığı belirtilmektedir.
Meydanın bu ilginç ismi, yine Schottenkirche rahiplerine verilen ve Maria Theresa zamanında kaldırılan sığınma hakkında gelmekte olduğu söylenmektedir. Buna göre zulümden kaçıp buraya sığınanlar tutuklanamamaktaydılar. Bu meydanı aynı zamanda 16.yüzyıla uzanan birçok güzel yapı süslemektedir. 

Freyung Meydanı

Meydanın hemen solunda kalan Freyung Pasajı, Freyung ile Herrengasse'yi birbirine bağlamaktadır ve ilgi çekici vitrinleriyle bakışlarınızı esir alan lüks mağazalarla donatılmıştır. Küçük avlusunun ortasında yer alan zarif çeşme, Tuna'nın coşkun sularını temsil etmektedir ve bu çeşmenin tam ortasında elinde balık tutan çok katlı bir mermer heykel bulunmaktadır. Pasajın ilk giriş bölümündeki kubbe-tavan işçiliği göz kamaştırmaktadır. İlerleyen kısımda cam çatısıyla içeriye gün ışığının akın ettiği aydınlık bir bölüm de bulunmaktadır. Freyung Pasajı adını mimarı olan "Heinrich von Ferstel"'den alan, "Palais Ferstel" olarak bilinen bir İtalyan tarzı palazzonun içerisinde yer almaktadır.
Freyung Pasajı - Akşam Aydınlatması
Freyung Pasajı - Tavan İşçiliği, Mağaza Vitrinleri ve Cam Tavandan Kesit


Freyung Pasajı - Tuna Perisi Çeşmesi

Freyung Pasajı'nın hemen bitiminde, Viyana'nın en gösterişli kafelerinde biri olan, Viyana entellektüellerinin mekanı olarak bilinen "Café Central" yer almaktadır. Bu şık, elit ve zarif mekan, maalesef akşamları sadece saat 22:00'ye kadar açık olduğundan, bir gündüz molası ya da erken bir akşam yemeği sonrasında kahve ve tatlı faslı için idealdir. Akşam saati gelmenizi özellikle öneririm; çünkü canlı piyano dinletisi oluyor... Bu şık ve gösterişli atmosferin içerisinde bakışlarınız etrafta gezinirken kulağınızda yankılanan müzikle birlikte kendinizi gerçekten Viyana'da ya da bir film setinde gibi hissediyorsunuz... Viyana'da hiç bitmesini istemediğim anlardan biri de Café Central'deki kahve ve tatlı kaçamaklarıdır. Café Central'in linkine ulaşmak isterseniz diye eklemeyi de kesinlikle ihmal etmiyorum. (http://www.palaisevents.at/en/cafecentral/)

Café Central - İç Mekan

Café Central - Örnek Kahva Molası
Wiener Mélange, Apfelstrudel ve Eisschokoladengetränk (Çikolatalı Frappe)

Anlat anlat bitmeyen Viyana, gene bu satırlarda "Hofburg" ve "Stephansdom Semtleri" ile devam edecek... Herkese harika bir akşam diliyorum...

29 Kasım 2010 Pazartesi

Viyana: Schnitzelin merkezi Figlmüller ve Müzeler Semti

"Muhteşem şehir Viyana'yı anlat anlat bitmez..." anafikirli yazımın ikinci kısmına, yürüye yürüye aştığımız "Belvedere"  ile "Opera ve Naschmarkt" semtlerinin son durağı olan Wagner Evleri'nin karşısına geçip doya doya seyredip, onları en güzel kadraja sığdırdığımızdan emin olarak devam ediyoruz. Belvedere'den çıktığımız andan itibaren, geçen geziden anılarımı harmanlayarak devam ettiğim günü aynen yaşamak isteyecek olanların, gezmekten tatlı bir yorgunlukla erken bir akşam yemeğine doğru yol almak isteyecekleri kesin... 

O zaman yeri gelmişken doğru adres olarak, "Viyana'da mutlaka "schnitzel" yenmelidir, -ki adı Wiener Schnitzel olarak herhangi bir schnitzelden de kesin çizgilerle ayrılmış ve fark ismen de netleştirilmiştir-, yenirse de mutlaka "Figlmüller"'de yenmelidir". Figlmüller'de yenecek bir akşam yemeği için erken bir saat seçilmesi çok önemlidir; çünkü schnitzelin dünya üzerindeki ilk sıralarda yer alan bu adresinin önünde, günün her saati kuyruk oluşmakta... Önceki gelişlerimde rahatlıkla yer bulduğum bu mekan son dönemlerde o kadar çok programa, seyahat güncesine vs konu oldu ki, bu defaki gezimde biri saat 16:00, diğeri de saat 19:00 civarı olmak üzere her iki gelişimde de sıra bekledim...

Figlmüller'e doğru yavaş yavaş yola koyulmak isteyenler için "Wagner Evleri'nden Naschmarkt'a geri yürüyüp hemen karşısındaki Karlplatz istasyonundan U1 nolu metro hattına binin ve bir durak sonra Stephansdom durağında inin ve Stephansdom'un hemen solundan Wollzeile'ye doğru ilerleyin." şeklinde yol tarifini de paylaştıktan sonra, Figlmüller'i anlatmaya geçelim. Bu arada dileyenler tabii metroya binmek yerine sakin sakin "Hofburg Semti"'nin önünden devam ederek de Stephansdom Semti'ne ulaşabilirler; ancak "Hofburg"'u hem doya doya gündüz gözüyle gezeceğiz, hem buranın hava iyica karardıktan sonraki muhteşem ışıklandırmasıyla da bir gece yürüyüşü olarak gezilmesi daha büyüleyici olabilir; hem de konu Figlmüller ise "Vakit nakittir."; çünkü sıra size geldiğinde zaten içeriden gelen güzel kokuları aldıkça cidden acıkacaksınız. 

1905 yılında Johann Figlmüller'in "Stephansdom"(St. Stephan Katedrali) arkasında yer alan Wollzeile'de rahat bir atmosfer eşliğinde yerli şarapları sunabileceği bir restoran açması ve bu enfes şaraplara eşlik eden, koca bir  tabağın birazcık dışına taşan, kıtır kıtır, incecik schnitzelini Viyana halkının beğenisine sunmasıyla hayatına başlıyor Figlmüller... Dört kuşaktır bir aile işletmesi olarak hizmet vermeye devam ediyor... Dev bir schnitzel zinciri haline gelebilir burası çok rahat, -ki her gelişimizde konuştuk eşimle-; ancak "o akşam aklına koyduğu halde schnitzel yiyemeden dönmenin önceden alınmış bir opera ya da konser bileti dışında başka bir nedeni olmadığını" bizzat tecrübe eden biz, yine her seferinde aynen Figlmüller ailesinin yaptığı gibi buranın dev bir zincire dönüşmesi yerine, kendi cosy atmosferiyle ve kapıdaki schnitzel hayaliyle bekleyen insan kalabalığı ile görmeye devam etmeyi arzu ederken buluyoruz kendimizi. 

Wollzeile üzerindeki bu küçük mekan ziyaretçi akınlarını kabulde zorlanmakta ve gözü yaşlı birçok schnitzelseverin Viyana seyahati boyunca kursağına tek lokma Figlmüller schnitzeli girememesine neden olmaktaymış ki, Figlmüller ailesi vicdan azabına dayanamayarak Wollzeile'yi biritip hemen sağa kıvrıldığınızda boylu boyunca uzanan Bäckerstrasse üzerinde elli metre kadar ötede üç katlı ikinci lokasyonu da 2001 yılında hayata geçirmişler.. Ve kuyruk buna rağmen... Evet, buna rağmen bekledik; konseri kaçırmayı göze alamayınca hemen karşısındaki Rumen restoranı "Mamaia"'ya girdik ve en son gün havalimanına giden otobüsü kaçırmak pahasına gene Figlmüller'e geldik.. Evet, 100% kapasite kullanımıyla bu mekan hiçbir müşteriyi kaçırmıyor; çünkü Viyana'daki en leziz yemeği burası sunuyor...

Ilk Figlmüller restoranının yer aldığı Wollzeile'nin Girişi


Neler sunuyor? Tavsiyem çok net: Keyfinize göre sadece domuz ya da tavuktan yapılan bir porsiyon dev schnitzel, yanına harika bir salata sosuyla lezzetlendirilen karışık yeşillik, havuç, hardallı patates salatası ve lahana salatası bileşiminden oluşan karışık salata ve mevsimine göre mevcut olup olmadığını sormanız gereken balkabağı çorbası... Yanında Figlmüller'in hem kendi üretimi hem de bölgedeki diğer yerel üreticilerden sunduğu başarılı şarap seçkisinden özellikle yeşil elma aromalarının damağınızı okşayacağı birer ikişer kadeh "Grüner Veltliner". Grüner Veltliner; Avusturya, Slovakya ve Çek Cumhuriyeti bölgesine özgü bir beyaz şarap üretimi amaçlı kullanılan bir üzüm çeşidi olduğundan, özellikle yemekle iyi uyum sağlayan bu şarabın güzel bir örneği, Viyana'da mutlaka denemenizi tavsiye edeceğim tatlar arasında... Grüner Veltliner konusunda ufak bir referans isteyenler için Wikipedia'da Grüner Veltliner isimli linkim iş görecektir diye düşünüyorum. "Figlmüller'de başka neler var peki?" diyenlerin faydalanabileceği bir linki de ekleme nezaketini atlamıyorummm:-) (http://www.figlmueller.at)

Figlmüller'de Ne Yenir'in Net Cevabı...
Anlık fotoğraf çekimine bile sabredemeyen, tabakları gövdeleriyle görünmez bir tehditten koruyan çifte azami dikkat:-))
Belvede Sarayı'ndan sonra Müzeler Semti'ne yol alarak, günü aynen benim geçirdiğim gibi müzeler günü şeklinde değerlendirmek isteyenler, unutmayın Opera Binası'nı sadece dıştan gözlemleyebildiniz ve o andan itibaren anlattıklarımı siz hemen ertesi günlerde Opera Binası'nı gezeceğiniz saati merkeze oturttuğunuz bir gün planı dahilinde başka semtlerle ya da kafe istirahatleriyle birleştirerek gezebilirsiniz. Opera Binası'nın hemen solunda yer alan Opernring Caddesi üzerinde devam ederek kısa bir yürüyüşün sonunda Burgring Caddesi'nin hemen solunda yer alan bir tarafında "Kunsthistorisches Museum"(Sanat Tarihi Müzesi) diğer tarafında "Naturhistorisches Museum"(Doğa Tarihi Müzesi)'un konumlanmış olduğu "Maria-Theresia-Platz"'a varıyoruz. Bu geniş, bakımlı ve gösterişli meydan ikiz yapılar şeklinde konumlanmış  ihtişamlı iki müzeyi birbirinden ayırmaktadır. 

Kunsthistorisches Museum (Sanat Tarihi Müzesi)


İlk durağımız geldiğimiz yöne göre bu meydanın solunda yer alan "Kunsthistorisches Museum"(Sanat Tarihi Müzesi). İhtişamlı dış cephe mimarisini gölgede bırakacak kadar göz alıcı iç mekan süslemeleri ve dekorasyonuyla yılda iki milyona yakın ziyaretçiyi ağırlayan bu müze, büyük ölçüde "Habsburg" hanedanının yüzyıllar boyunca toparladıkları eserlerden oluşan geniş bir koleksiyona sahiptir.  Müzenin büyüleyici olarak nitelendirilmeyi fazlasıyla hak eden iç mekan dekorasyonu pek çok usta elinden çıkmadır ve müzeye adım attığınız ilk anda en az yirmi dakikalık bir süreyi bu göz kamaştırıcı detayları hayranlıkla izlemek ve en ufak detayı zihninize kazıyabilmek için öylece benim gibi ayakta kalakalacağınızdan eminim... 


Kunsthistorisches Museum - Ana Giriş Kapısı ve Tavan Kubbe Süslemeleri

Sergi Alanlarına Giden Mermer Merdivenler ve Tavan Süslemelerinden Bir Kesit

Sergi Alanlarına Giden Mermer Merdiven ve Sütunlardan Bir Kesit

Müze toplam üç kata yayılmış çok sayıda koleksiyona sahiptir. Bunların arasında en ilgili çekici olanlarından biri orijinal Mısır hiyerogliflerinin birebir kopyalanmasıyla elde edilen duvar süslemeleriyle bezenmiş bir salonun ev sahipliği yaptığı ve British Museum'daki koleksiyonun genişliğiyle yarışır büyüklükteki "Mısır ve Yakındoğu" koleksiyonudur.  Yaklaşık 12.000 parçanın sergilendiği bu nefes kesici koleksiyon İ.Ö. 4000 yıllarına uzanmaktadır ve Mısır Krallığı'nın Habsburg Hanedanı'na gönderdiği hediyeleri de kapsamaktadır.

Kunsthistorisches Museum - Mısır ve Yakındoğu Koleksiyonu

Kunsthistorisches Museum - Mısır ve Yakındoğu Koleksiyonu
Hemen bu koleksiyonun bitiminde "Antik Yunan ve Roma" koleksiyonu yer almaktadır ve İmparator Augustus'un Jüpiter olarak betimlendiği ünlü oniks Roma takısı "Gemma Augustea" da bu koleksiyonun en değerli parçaları arasındadır. "Mısır ve Yakındoğu" ile "Antik Yunan ve Roma" koleksiyonlarının toplam alanı kadar oldukça geniş bir bölümde de "Heykel ve Dekoratif Sanat" koleksiyonu yer almaktadır. Sadece bu üç koleksiyon giriş katında toplam 36 büyük sergi salonuna yayılmıştır.

İkinci ve üçüncü katlarda yer alan ellinin üzerinde sergi salonu Kunsthistorisches Museum'un geniş resim koleksiyonuna ev sahipliği yapmaktadır. Diego Velazquez'in "Infanta Margarita Teresa" portresinden, Johannes Vermeer'in "Sanatçının Atölyesi" tablosuna, Giuseppe Archimboldo'nun alegorik portrelerinden "Yaz"'dan, Tintoretto'nun "Susanna ve Yaşlılar"'ına kadar birçok başyapıt bu mağrur müzenin geniş ve etkileyici salonlarında ziyaretçi akınına uğramaktadır. 

Müze gezmekten gerçekten hoşlananlar ve bu müzeyi programına alanlar için ciddi tavsiyem, bu müze ve birazdan sözünü edeceğim "Naturhistorisches Museum"(Doğa Tarihi Müzesi)'ni günlük programın eksenine oturtarak günün geri kalanını planlamaları. Her ikisi de oldukça büyük müzeler ve audio guide li hızlı bir gezi için bile her ikisine de en az üçer saat ayırarak program yapmakta fayda var. Dinlenmek ve birer Wiener Melange ile nefes almak için her iki müzenin de kafeleri ideal veee çok şık... Hangi Viyana kafesi şık değil ki sanki? :-) Neyse, Kunsthistorisches Museum hakkında daha fazla bilgi almak isteyenler için, müzenin oldukça özenli hazırlanmış sayfasının linkini vermeyi de ihmal etmiyorum. (http://www.khm.at)

Evvet, Kunsthistorisches Museum'dan çıktıktan sonra hemen karşıda yer alan ikiz binaya, "Naturhistorisches Museum"'a geçiyoruz. 19. yüzyılın sonunda halka açılmış olan bu bina mineroloji, zooloji, arkeoloji, antropoloji alanında dünyanın önde gelen koleksiyonlarına sahiptir. Doğa olayları, fizik deneyleri, canlı fizyolojisi, uygulamalı videolar, oyunlar vs eşliğinde interaktif bir biçimde anlatılmaktadır. Avrupa'nın en geniş değerli taş koleksiyonlarından birine sahiptir ve aklınıza gelebilecek her canlı türünün çok sayıda coğrafi bölgeye yayılmış örnekleri sergilenmektedir. Dev dinozor iskeletlerinin yer aldığı salon müzenin belki de en ilgi çekici bölümlerinden biridir. Naturhistorisches Museum ile ilgili daha detayli bilgi almak için müzenin özenle hazırlanmış websayfasını ziyaret edebilirsiniz. ( http://www.nhm-wien.ac.at)

Naturhistorisches Museum Değerli Taş Koleksiyonundan Bir Kesit

Naturhistorisches Museum - Dinozor Heykellerinin Yer Aldığı Sergi Salonu

Naturhistorisches Museum - Ana Giriş Merdivenleri, Duvar, Sütun ve Tavan Süslemeleri

Naturhistorisches Museum - Memeliler Koleksiyonunun İlgi Çekici Parçalarından

Naturhistorisches Museum - Memeliler Koleksiyonunun İlgi Çekici Parçalarından

Naturhistorisches Museum - İç Mekan Tavan Süslemesi Detayı

Naturhistorisches Museum - Geçici Sergi "Darwin ve Evrim"
Bu iki müzeyi de aynı güne sığdırmayı tercih edenlerin bundan sonrasında kafelerin tadına varmak ya da erken bir akşam yemeği yemek dışında çok bir alternatifi kalmayacağından eminim:-) Dolayısıyla yazımın başlarında sözünü ettiğim Figlmüller için halen çok geç değil. Maria-Theresia-Platz'ın diğer tarafına doğru ilerleyerek, bu alanı "Museumsquartier"'den ayıran  Museumstrasse boyunca sağa yürüyüp, hemen yolun bitiminde sol tarafta kalan Volkstheater istasyonunda U3 metro hattına binerek, aktarmasız bir biçimde iki durak ötede yer alan Stephansdom durağına ulaşıp Figlmüller'in yolunu tutabilirsiniz. 

Eğer müzelerin saat 21:00'e kadar açık olduğu Perşembe günündeysek ve siz de güne bir müze daha sığdırarak tam anlamıyla müzelere adanmış bir günle perperişan olmak istiyorsanız, Maria-Theresia-Platz'ın hemen diğer yanına geçmişken Museumsquartier'da kalabilirsiniz. Bu büyük müzeler kompleksinin ilk bakışta bir zamanlar imparatorluk ahırlarına ve at arabalarına ev sahipliği yaptığına inanmak gerçekten çok zordur. Bugün ise bu büyük kompleks dahilinde klasik ve modern sanat müzeleri, tiyatro, sinema, medya merkezleri ile çok sayıda mağaza ve kafe bulunmaktadır. İmparatorluk ahırlarının barok mimarisinin yanında Leopold Müzesi'nin beyaz kireçtaşı ön cephesi ve Modern Sanat Müzesi'nin koyu gri ön cephesi büyük bir tezat içerisinde olsa da, Museumsquartier her an canlı, her an yepyeni etkinliklerle sanatseverlere inanılmaz deneyimler yaşatmakta olan bir sanat merkezidir. Museumsquartier'de yer alan güncel etkinlikleri izleyerek, bu iddialı kompleksi seyahat planınıza entegre etmek için önceden sayfasını incelemiş olmanızı şiddetle tavsiye ediyorum. (http://www.mqw.at/)

Viyana ile ilgili daha yazacak o kadar , o kadar, o kadar çok şey var ki... Bugünlük burada duruyoruz ve yarın kaldığımız yerden, "Belediye Sarayı" nı gezerek güne başlıyoruz...

Herkese harika bir hafta dilerim...